Philip ile giderken suratı hep asıktı. Öyleki ona Vincent'in benden ona söylememi istediği şeyleri söyleyemedim. Mesela henüz Philip'e söylemediğimiz iki arkadaşımız daha olduğunu, adlarının Felix ve Oscar olduğunu söyleyecektim. Daha sonra ona Felix'in çok hasta olduğunu ve bu hastalığın onun güçlerini etkisizleştirmenin yanı sıra onu öldürdüğünü, bu yüzden de o tedaviyi aradığımızı söyleyecektim. Karargaha vardığımızda herkesin sağa sola koşuşturduğunu gördüm. Vincent'i bulup ne olduğunu sordum. Bana muhtemelen aradığımız ipucunun yerini saptadık dedi. Bu demektir ki eğer ipucunu bulursak artık buradan taşınma vaktimiz gelmiş demektir, oysa burayı sevmeye başlamıştım. Nerede bulunduğunu sorduğumda bana uzun yıllardan beri kullanılmayan tehlikeli bir mahzende olduğunu söyledi, yapmamız gereken şey o mazhene inip ipucunu sağ salim yukarı çıkarmaktı.Vincent hepimizi görev dağılımı yapmak için ana salona çağırdı. Hepimiz orada bulunduğumuzda konuşmaya başladı:
"Öncelikle birilerinin burada kalıp merkezi koruması ve bize yeni haberleri iletmesi gerek. Bu görev için Oscar kalsın." dedi.
Philip'in gözünde o kim dercesine bakışı gördüm.
"Philip'te kalsın." diye devam etti Vincent.
Philip itiraz edecek gibi oldu ama Vincent onu susturup:
"Onunla kal böylece hem onu tanımış hem de buraları daha iyi öğrenmiş olursun." dedi.
"Ben, Daphne ve Robbinson o mahzene ineceğiz." dedi Vincent.
Bunu demesinin ardından hepimiz hazırlanmaya başladık. Yoldayken başımıza fener, kulaklık ve kamera taktık bu sayede biribirimizle daha rahat haberleşebilelim. Mahzenin kapısına geldiğimizde merdivenler aşağıya doğru eşlik ediyordu, o kadar derindiki merdivenin en sonuna ışık yetişemiyordu. Söylentiler bu mahzenin bumi tuzaklarıyla dolu olduğunu söylüyordu ki bence haklıydılar. Bu lafları söyleyen insanların hiçbiri orada ne yattığını bilmiyor, bileslerdi çok daha garip hikayeler uydurabilirlerdi. İnmeye başladığımızda fenerlerimizi açtık. Yaklaşık bir dakika boyunca merdiven indik. Yere adımımızı attığımızda farelerin aynı anda bir sürü halinde kaçışmaya başladığını gördüm. İlerlemeye devam ederken mahzen kapıları kapandı.
"Kendiliğinden kapandı." dedi Robbinson.
Bir süre sonra derinlerden insanın kanını donduran uğultular duymaya başladık. Burası tam bir kabus gibiydi. Biz bu kulakla uğultulara dayanamıyorken Robbinson için ne acıdır diye düşündüm, ona dönüp baktığımda zaten yüzünden anlaşılıyordu. Kafamı dağıtmak için duvarları incelemeye başladım. Duvarlar çok eski görünüyordu. O sırada:
"Araştırmama göre bu mahzen en az bin yıllık." dedi Oscar.
İçimden 'belli zaten' diye geçirdim.
Tam o sırada Robbinson bir adım attı ve hızla sıçrayarak kendini geriye attı. Biz tam olarak ne olduğunu anlayamadan tavandan büyük bir kaya parçası düştü. Her yeri toz duman kapladı. Öksürerek Robbinson'un yanına koştuk. Oturup biraz soluklandık bu sırada Oscar hoparlörünü açık unuttuğundan ister istemez Philip ile konuşmasını dinledik, konuşmada Felix'ten kendinden ve hastalıktan bashetti. Biz de bu sırada kalkmaya başladık. Yürüme stilimizi değiştirip Vincent'ı öne biz ikimizi arkaya aldık. Birkaç dakika daha yürüyünce bu sefer Robbinson yeniden öne atıldı ve Vincent'ı yere attı. Ne yazık ki bu sefer zamanında yetişemedi ve Vincent'in boynuna gelmesi gereken iğne koluna gelmişti. Vincent bayılmak üzereydi, onu hemen geri götürelim diyecekken Robbinson
"Görevi iptal edemeyiz, bu kadar ilerlemişken olmaz. Hem Vincent böyle yapmamızı isterdi." dedi.
Beni ikna ettikten sonra Vincent'ı bir köşeye uzatıp biraz daha ilerledik ve bir yol ayrımıyla karşılaştık.
"Buradan geçtikten sonra sizinle iletişim kuramayacağız. Ne ses ne görüntü ile." dedi Oscar.
Robbinson sağa gitmek istedi ve:
"Eğer bulursan bana seslen seni duyarım." dedi.
"Tamam." dedim.
Hemen sola girip süper hızımla koşmaya başladım ve yaklaşık yarım dakikada koridorun sonuna geldim. Benim koridorum çıkmaz sokaktı. Neden bu kadar uzun olduğunu şimdi anlamıştım, zaman kaybı yaratmak için. Şimdi kaybedecek vakit yoktu. Hemen Vincent'ın yanına dönüp nasıl oldu diye baktım, durumu kötüydü. Sonra bu sefer sağa dönüp Robbinson'a doğru gittim. Robbinson'u bulduğumda yorgunluktan bir köşede dinleniyordu.
"Bulamadın mı?" diye sordu.
"Hayır, bu tarafta olmalı. Ben önden gideyim sen arkamdan gelirsin." dedim ve koşmaya başladım. Çok kısa bir sürede sonuna vardım ve bu yolun öbüründen çok daha kısa olduğunu farkettim. Girişte biraz durup Robbinson'u bekledim. Etrafı incelerken ileride bir ışık gördüm bu ipucunun olduğu yer olmalı. Robbinson geldiğinde ona ışığı gösterdim ve oraya doğru ilerlemeye başladık. Bir kağıt parçası, süslü uzun bir kolonun üstünde duruyordu. Işık ise tavandaki hafif delikten geliyordu. Nota uzanırken Robbinson beni tuttu ve:
"Hızlıca al." dedi.
Hızla koşup bir saniye geçmeden notu kaptım. Robbinson kapıya koşmaya başladı. Çünkü notu alınca kapı çökmeye başladı. Hemen Robbinson'a koştum. Bu sırada kapının yarısı çökmüştü bile.
"Bana tutun!" dedim.
Tutundu ve sonra hızla kapının arasından geçip Vincent'ın yanına geldik. Ben Vincent'ı taşıyıp hızla karargaha koştum. Robbinson yaklaşık yarım saat sonra geldi.
"Hepimizi kutluyorum! Notu bulduk."
dedi.
Hepimiz alkışlamaya başladık.
"Notu Vincent kendine geldiğinde okuyacağım." diye konuşmayı bitirdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Heroes-Arayış
FantasyPhilip ve Annie özel güçleri olan, yeniden başka liseye geçmek zorunda kalan iki gençtir. Amaçları dikkat çekmeden yaşamlarını sürdürmek. Ancak ikisi de okul çıkışı kapılarında not bulurlar.Bu not onları birileriyle buluşmak için çağırıyordu. İşte h...