Bölüm-17 Ritimsiz

251 11 6
                                    

1 ay sonra...

Yüzüne vuran güneş ışığıyla uyandı İpek. Gerinerek Miran'a döndü, hala uyuyordu. Gülümseyerek alnını öptü. Alnı soğuktu. Eliyle yokladığında yine aynı soğukluğu hissetti. Kaşları çatılmıştı.

"Miran." Diye seslendi uyanması için. Uykusu her zaman çok hafifti. Miran gözlerini aralamadı. Hafifçe sarstı İpek. O sırada göğsünün o aşina olduğu ritimle oynamadığını fark etti. Parmaklarının burun deliklerinin önüne götürdü, bir süre bekledi. Hiçbir belirti yoktu. Hemen kulağını göğsüne dayadı. Kalp atışlarını duyamadı... Gözlerinden yaşlar akmaya başlarken hıçkırıklarını tutmak için eliyle ağzını kapattı. Yataktan fırladığı gibi Zümrüt Annelerin odasına gitti. Kapıya sert ve seri bir şekilde vurmaya başladı. Kendal Baba açmıştı kapıyı, kaşları çatıktı. İpek ne diyeceğini bilemedi. Gözyaşları akmaya devam ediyordu.

"Mi-mi-miran... Mi-mi-mi-miran..." diye kekeledikten sonra titreyen bacakları onu daha fazla tutamadı. İpek olduğu yere yığılırken hıçkırıkları serbest kalmıştı. O kadar şiddetli ağlıyordu ki omuzları sarsılıyordu.

"Oğluum!" diye feryadını kopardı Zümrüt Anne, olduğu yere yığılmıştı o da.

Halil ve Narin fırlayıp geldiler odalarından. İpek'i ve annelerini görünce ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Kendal Baba'ysa olduğu yerde kalakalmıştı. Zümrüt Anne'nin sesini duyan çalışanlar da yukarı çıkmışlardı.

Halil babasının yanına koşarak "Baba ne oldu?"

Kendal Baba ses çıkarmadı. Narin de İpek'in yanına gelmişti "İpek, sen söyle. Ne oldu?"

İpek yine hıçkırıklarının arasında "Mi-mi-Miran Mi-mi-miran." Diye konuşmaya çalıştı.

Bunu duyan ikizler birbirlerine bakmışlardı. Narin'in habersiz yaşları akmaya başlamıştı bile. Halil koşarak abisinin odasına girdi. Narin annesini mi İpek'i mi yoksa kendisini mi teselli edeceğini bilemedi. Çalışanların tümü yukarı yığılmış, ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Kalabalığı yaran Zeynep İpek'in yanına geldi, onun İpek'in yanına gelmesiyle Narin de annesinin yanına gitmişti. Bir hışımla Halil çıktı İpeklerin odasından.

"Duran!" diye bağırdığında konak inledi.

Duran aralarında çıkarak "Buyurun beyim?"

"Muhtara git, haber ver."

Halil'in bunları söylemesiyle çalışanlar ne olduğunu anlamıştı. Miran Beylerini kaybetmişlerdi...

-----

Öğlene doğru Miran'ı gasılhaneye bırakan Halil de gelerek babasının yanına oturmuş, taziyeleri kabul etmişti. Kadınlar terastaydı. Zümrüt Anne'nin bir yanına İpek diğer yanına Narin oturmuştu. Çok dağılmamışlardı, Miran'ın öleceğini bilmeleri sağlamıştı belki de bunu. İpek'in artık akıtacak yaşı da kalmamıştı. Gözleri kıpkırmızı olmuştu, teni bembeyazdı. Fahriye İpek'in bir elini sıkı sıkı tutmuştu. Kolay değildi, kocasını kaybetmişti.

"İpek, Yeşim Abla diye biri arıyor seni."

Telefonları Fahriye'deydi. İpek hemen telefonunu alıp aramayı açtı. Ayağa kalkarak terasın en tenha yerine yürümüştü.

"Alo." Dedi İpek, sesi ağlamaktan boğuklaşmış, kısılmıştı.

"Canım, biz geliyoruz. Helikopterle geliyoruz. 15 dakikaya oradayız. İç İşleri Bakanı'yla geliyoruz, tulumunu giyin."

İpek derin bir nefes aldı "Bekliyorum."

Telefonu kapattıktan sonra Fahriye'ye kafasıyla aşağı ineceğini işaret etti. Fahriye kafa sallamış, İpek'in kalktığı yere doğru kaymıştı.

Anka Takımı-2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin