Ölüme Dakikalar Kala

23 5 0
                                    

Dylan Jessica'nın onu bırakması ardından. Merdivenlerden yukarı çıkıyordu. Evine doğru gidiyordu. Kendini en

çok evinde iyi ve güvenli hissediyordu. Evin kapısının önünde durdu. Jessica ile olan konuşmalarını gözünde

canlandırdı. Sonra kapının kilidini açtı ve içeri girdi. Kanepeye uzandı ve uyumaya çalıştı.

Olmuyordu bir türlü uyuyamıyordu. Kalktı ve televizyonu açtı. Kanalları dolaştı, hiçbirşey yoktu. Saate baktı.

Saat on ikiydi. Birden duygulandı. Çünkü Jessica saat on iki elli üçte ölecekti. Şu ana kadar kimseyi sevememiş,

güvenememiş olan Dylan bir tek Jessica'yı sevmişti, gerçekten çok seviyordu onu. O gece Jessica'yı ormanda

bıraktığı için kendine çok kızgındı. Belki Jessica ile sadece iki gün geçirmişti ama ondan çok etkilenmişti.

Dylan bunları düşünürken saat oniki yirmi olmuştu bile. Zaman çok hızlı geçiyordu. Jessica'nın ölümü git gide

yaklaşıyordu. Dylan'ın içini birden korku sardı. Gerçekten çok korkuyordu. Herşeyden Jessica'nın ölümünden,

vampirlerden ve bundan sonra olacaklardan.

Televizyonu kapattı. Mutfağa gitti ve uyku hapı yanına da votka aldı. Bütün bir şişeyi bitirmeyi planlıyordu

böylece uyuyabilirdi. İçti... İçti... Ve içti. Hiçbirşey değişmemişti. Sadece daha çok hüzünlenmişti. Saate baktı.

Saat on iki otuzdu. "Bu böyle olmayacak." diye geçirdi içinden.

Kalktı şişeyi bıraktı ve arabanın anahtarlarını aldı. Koşarak evden çıktı. Arabaya bindi ve çalıştırdı. Son sürat

Jessica'yı aramaya başladı. Jessica'nın Park'ta olduğunu biliyordu ama hangi Park'ta olduğunu bilmiyordu. Bu

yüzden şehirdeki bütün parklara tek tek bakmaya başladı. Bu uzun sürebilirdi ama Jessica'yı bulabilirdi.


***


Jessica parkta oturmuş. Hayatını gözlerinin önünden geçirmeye devam ediyordu. Arada bir saate bakıp hem

heyecanlanıyor hemde üzülüyordu. Saat şu anda on iki kırktı. Sadece on üç dakika kalmıştı. Evden aldığı boş

hap kutusunu yanına koydu. Ölümün nasıl birşey olduğunu hep merak etmişti ve şimdi öğrenecekti. Yirmi iki

yaşında. Çok erken değilmiydi? Daha çok genç hissediyordu. Daha önünde bir sürü yol vardı ama o üniversite

son da ölmeyi seçiyordu. Daha okulsuz bir hayatın nasıl olduğunu öğrenemeden.

Tekrar ağlamaya başladı. Bu sefer sesi sanki boğulacakmış gibi çıkıyordu. Deliler gibi ağlıyordu. Allah'tan

parkta kimse yoktu. Olsaydı Jessica'nın yanına neyi olduğunu sormak için geldiklerinde hap kutusunu görüp

ambulans çağırabilirlerdi.

Jessica şimdi en sevdiği şarkıyı söylemeye başlamıştı.

I need your love

I need your time

When everything's wrong

You make it right

I feel so high

I come alive

I need to be free

With you tonight

I need your love

Bu şarkıya bayılıyordu uzun zamandır dinliyordu. Sözleri çok hoşuna gidiyordu. Ama ne yazık ki o sözlerde

yazan şeyleri kendisi yaşayamıyordu. Zaman çok hızlı geçiyordu saatine baktı. Saat on iki kırküçtü. On

dakika kalmıştı. "On Dakika." Diye geçirdi içinden " Herşey için son on dakika..."

***

Dylan neredeyse tüm parklara bakmıştı. Sadece iki park kalmıştı. Hill Square ve Hamilton Village Green.

İkisinden birindeydi Jessica. Buna emindi. Kırmızı ışık gelmişti. Işıkların olduğu yerde iki ayrı yol vardı, biri

Hill Square Parkı'na, biri ise Hamilton Village Green'e gidiyordu. Saate baktı Jessica'nın ölümüne sadece beş

dakika kalmıştı. Yeşil ışık yandı. Dylan hala düşünüyordu bir işaret bekliyordu. Bekledi... Bekledi... Ve bekledi

bir dakika geçmişti bile. Dylan arabayı çalıştırdı. Ve Hill Square'nin olduğu yola doğru sürmeye başladı. O tam

yola girmek üzereyken Hamilton Village Green'in olduğu caddedeki uzun zamandır yanmayan sokak lambası

birden bire yandı. Dylan bunu bir işaret olarak düşündü ve Hamiltom Village Green'in olduğu yola doğru

arabayı sürmeye başladı.

Saate baktı son üç dakika kalmıştı. Dylan tam iki yüzle gidiyordu. Parka vardı.

Arabadan indi. Saate baktı iki dakika kalmıştı. Arabanın kapısını bile kapatmadan sadece arabanın anahtarını

aldı ve Jessica aramaya başladı.

Son bir dakika kala Jessica'yı gördü. Anahtar bileğine soktu. Kanlar fışkırmaya başladı. Ne yapmaya çalıştığını

kendisi de bilmiyordu ama işe yaramasını umuyordu. Jessica'nın yanında durdu ve bileğindeki yarayı

Jessica'nın ağzına yapıştırdı. Jessica ittirmeye çalıştı. Ama boşuna Dylan bileğini çok sıkı tutuyordu. En sonunda

Jessica'nın pes edip kanı içmeye başladığını hissetti. Bu çok kötü bir histi. Çok canı yanıyordu ama mutluydu.

Çünkü Jessica yaşıyordu...

Karanlıkta GizlenenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin