Lanet Olası Sarkıtlar

15 3 0
                                    

Artık mağara yolculuğumuz başlamıştı. İçinde neler olduğunu bilmediğimiz karanlığa

doğru, elimizdeki küçük fenerle ilerliyorduk. İkimizde konuşmuyorduk. Çünkü korkuyorduk. Biz ilerlerken

arkamızdaki güneş ışığı git gide yok oluyordu. Git gide karanlığa giriyorduk. Güneş ışığının tamamen

kaybolduğundan yaklaşık iki üç dakika sonra geniş bir bölüme geldik. Burası ikinci yol ayrımının olduğu yerdi.

İlk yol ayrımında sağa gittiğimize göre şimdi sola doğru gidecektik. Nereye gittiğimizi unuturuz diye, bir deftere

çizik atıyorduk. Defterdeki sayfayı, iki parça olacak şekilde ortadan çizmiştik. Önce sağdan başladığımız için

defterin sağ tarafına " Bir " yazmıştık. Biz sola doğru giderken de defterin sol tarafına " İki " yazdık ve ikinci yol

ayrımına girdik. Mağaranın her yeri neredeyse aynıydı. Yol ayrımına gelince genişliyor, tercih ettiğimiz yola

girince daralıyordu. İkinci yolda yol çok engebeli olmuştu. Dylan ve ben bu yolda çok zor yürüyorduk. Zemin

hem kaygandı hem de engebeliydi. Arada birde yere düşmüş sarkıtlar ayağımıza batıyordu. Bir dakika...

Sarkıt mı?! İçimi birden korkunç bir korku sardı. Eğer tavanda sarkıt varsa, benim bildiğim kadarıyla sarkıtlar

sesten etkilenip yere düşüyordu. Yani eğer tavanda sarkıt varsa, bizim sesimizden dolayı yere düşüp bizi

öldürebilirdi. Yavaşça yukarı baktım. Aman tanrım! Tavanda milyonlarca sarkıt vardı. Bazıları küçük, bazıları

büyüktü, bazıları ise çok büyüktü. Hepsi yan yana, birbirlerine çok yaklaşık duruyordu. Ama hepsinin ortak bir

noktası vardı. Hepsi çok sivriydi. Ve hiçbiri sağlam görünmüyordu. En ufak bir sesle düşeceklermiş gibi

görünüyorlardı. Ben donmuş bir şekilde öylece tavana bakarken, Dylan bir sarkıta basmıştı. Sarkıttan ufak bir

ses çıktı. Ama bu ses yankılanarak tavandaki sarkıtlara kadar gitti. Sarkıtlar hareket etmeye başladı. Dylan

benim yukarı baktığımı görünce yukarı baktı. Sonra korkuyla dolu gözlerini bana dikti. Ona susmasını işaret

ettim.

Yaklaşık otuz saniye sonra sarkıtlar hareket etmeyi kesti. Dylan tekrar bana bakarak ağzını açtı. Bende

hemen onun ağzını kapattım ve diğer elimle susmasını işaret ettim. Sessiz bir şekilde üçüncü yol ayrımına doğru

yürümeye başladık. Hayatımda bu kadar yavaş ve sessiz yürüdüğümü hiç hatırlamıyorum.

Üçüncü yol ayrımına gelmiştik. Deftere baktım, bu sefer sağa gidecektik. Defterin sağ tarafına " Üç " yazdım.

Üçüncü yola girdik. Tavana baktım. Sarkıt olmamasını diledim. Ama burada da sarkıt vardı. Yine sivri ve

çoklardı. Zaten dilekleri gerçekleşen bir kız olsaydım vampir olmaz, bu mağaraya da hiç gelmezdim. Yine çok

sessiz bir şekilde yürümek zorundaydık. Fenerleri ayağımızın önüne tuttuk ve yürümeye başladık. Buna yürüme

denemezdi. Bir saatte gideceğimiz yolu iki saatte gidiyorduk. Yaklaşık yarım saat sonra ilerden garip sesler

gelmeye başladı. O sesleri duyar duymaz Dylan ve ben korkmaya başladık. Aslında ilerlemeyi hiç istemiyordum

ama ilerlemek zorundaydım.

Yürüdüğümüz yol gittikçe daha çok daralıyordu. Ve yürümemiz daha da zorlaşıyordu. Yaklaşık bir saat sonra bir

uçurumla karşılaştık. Uçurumun bir ucundan bir ucu yaklaşık bir metreydi. Derinliği ise... Aşağı baktım ama

hiçbir şey göremedim. Dibi yok gibiydi. Atlayabilirdik tabi ki. Biz vampirdik, her yerden atlayabilirdik. Ama

karşı tarafa atladığımız anda ses çıkacaktı. Ve bu ses sarkıtları tetikleyebilirdi. Ama atlamak zorundaydık. Dylan

önce atlamak istedi. Ona hayır demedim. Hem önce atlamayı istemiyordum hem de onunla tartışacak halim

yoktu. Dylan hazırlandı ve atladı. Ayakları yere bastığı anda ellerimizle kafamızı kapatıp yere çömeldik.

Sarkıtlar çok hafif hareket etti ve sonra durdu. Onlar durunca ben hazırlandım ve atladım. Bende aynı şekilde

yere atladığım anda, ellerimizle kafamızı kapatıp yere çömeldik. Sarkıtlar az öncekinden biraz daha fazla

sallansalarda kısa süre sonra durdu. Onlar durunca bizde ayağa kalktık ve sessiz, yavaş yolumuza devam ettik.

Yaklaşık yarım saat sonra dördüncü yol ayrımına girdik. Defteri aldım ve sol tarafa " Dört " yazdım.

Burada yaklaşık on beş dakika dinlendik. Sonra tekrar yola koyulduk. Dördüncü yola girdik. Burası da aynı

üçüncü yol gibiydi. Yol engebeli, dar ve kaygandı. Burada da uçurumlar vardı ama bunlar çok kısa uçurumlardı.

Üstelik dördüncü yoldaki uçurumların dibi görünüyordu. Diplerinde garip, iğrenç böcekler ve iskeletler vardı.

Ama dördüncü yoldaki sarkıtlar diğerlerinden çok daha hassastı. Küçücük bir böcek sesine bile sallanıyorlardı.

Bu yüzden daha önceki yollarda gittiğimizden daha sessiz ilerliyorduk. Yaklaşık bir buçuk saat sonra beşinci yol

ayrımı görüldü. Yol ayrımına yaklaşık on metre vardı. O da ne?! Yol ayrımından buraya doğru uçan siyah şeyler

geliyorlardı. Bunlar... Bunlar... Bunlar YARASAydı. Biliyorum vampirlerle yarasalar arasında bir bağ vardı.

Ama ben kendimi bildim bileli yarasalardan korkmuşumdur. Koşarak Dylan'a sarıldım. Koşmam bile sarkıtları

harekete geçirmişti. O salak yarasalardan biri de gelip yüzüme çarptı. Tabi ki yarasanın bana çarpmasıyla

birlikte bende çığlık attım. Yarasalar gidince önce Dylan'a baktım bana çok ama çok sinirli bakıyordu. Sonra

ikimizde tavana baktık. Olamaz... Deli gibi koşmak zorundaydık...

Karanlıkta GizlenenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin