Yavaş yavaş gözlerim açılıyordu. Önce etrafı net göremedim ama sonra netleşmeye başladı. Üzerimde uyku
tulumu vardı. Ve çok yumuşak geliyordu. Çünkü ağır yaralıydım ve tam bir gündür yürüyorduk. Gözlerim
tamamen netleştiğinde, benden yaklaşık iki üç metre uzakta yatan Dylan'ı gördüm. Onunda üzerinde uyku
tulumu vardı. Bu tulumun nereden geldiğini düşünürken Dylan'ın yanına bir kadın oturdu ve Dylan'a aşı yaptı.
Uyandığımı gördü ve yanıma geldi :
- Merhaba ben Suzan ve sende Jessica olmalısın. Erkek arkadaşın uyurken senin ismini sayıklıyor olduğundan
biliyorum.
- Doğru biliyorsun. Adım Jessica. Suzan tam olarak neler olduğunu anlatır mısın?
Kumral saçlarını geriye atarak konuşmaya başladı. Büyük kahverengi gözleri vardı. Esmer tenliydi. Ve çok
sempatik görünüyordu. İçim birdenbire ona ısınmıştı. O da benim gibi şort giyiyordu. Birde kemer takıyordu.
Ama kemerinde bir sürü bıçak ve tabanca vardı. Bileklerindeki kemerlerde kutsal su şişeleri vardı. Üstüne yeşil
bir bluz giymişti. Sırtındaki çanta küçüktü ama anlaşılan çok şey taşıyordu. Sırtında birde iki tane kılıç ve bir
tane tüfek vardı. Bizden daha hazırlıklı geldiği kesindi. O neler olduğunu anlatırken ben çantasına dalmıştım, o
kadar şeyi nasıl sığdırıyordu anlayamıyordum. Sanırım merakımı fark etti ve çantasını sırtında çıkardı. Elini
soktu ve kocaman bir uyku tulumu çıkardı. Sonra yedek tüfek çıkardı. Şaşkınlıkla izliyordum. Bana baktı ve
çantanın sihirli olduğunu söyledi. Bir büyücüye yaptırmış. İçine ne atarsan giriyormuş ve ağırlık yapmıyormuş.
O çantadan kesinlikle bize de lazımdı. Çantasını sırtına taktı ve dinleyip dinlemediğimi sordu. Dinlediğimi
söyleyince konuşmaya başladı :
- Ben altıncı yol ayrımındaydım. Altıncı yola girmek üzereyken çığlık sesleri duydum ve buraya geldim. O pis
yaratığı yaktım. Sizide tedavi etmeye başladım. Şu anda ikinizde iyi durumdasınız. Yarın yola çıkabiliriz. Merak
etmeyin, beşinci yol o kadar zor değil.
- Birazda olsa içim rahatlamıştı. Sonuç olarak, o pis yaratık gitmişti, Dylan ve ben iyiydik, beşinci yol zor değildi
ve en iyisi yanımızda melek denebilecek bir vampir vardı. Ben bunları düşünürken, Suzan bana bir bitki karışımı
getirdi. Bunu içmem gerekiyormuş. Aynı bitki karışımını az önce Dylan'a aşı olarak vermiş. Bardağı elime aldım
ve ağzıma götürdüm. Aman tanrım! İğrenç kokuyordu. Suzan'a yalvaran gözlerle baktım ama içmeme gibi bir
lüksüm olmadığını anladım. Burnumu tıkadım ve karışımı bir yudumda bitirdim. Çok ekşi bir tadı vardı. Ağzımı
kurutmuştu. Dilim damağıma yapışıyordu. O derece kurumuştu ağzım. Ardından Suzan bana kan torbası getirdi.
Elime aldığım gibi içmeye başlamıştım. Bu tadı çok özlemiştim. Aslında kan içmekten nefret ediyordum ama bir
insanın suya ne kadar çok ihtiyacı varsa, biz vampirlerinde kana suyun iki katı kadar ihtiyaç duyuyorduk. Kan
torbasındaki kan bittiğinde ağzım eski haline geri dönmüştü. Suzan bana gülüyordu.
- Sen daha acemisin galiba Jessica.
- Şey aslında bu konuda konuşmayı hiç istemiyorum Suzan, üzgünüm.
- Ah sorun değil. Bende ilk vampir olduğumda kendimden nefret ediyordum ama şimdi tekrar insan olmak
istemiyorum. Çünkü vampirlik harika birşey. Güneş tedavisini alınca dahamda güzel olacak.
- O kesin birşey.
- Evet, ne olursan ol güneşe hepimizin ihtiyacı var.
Biz güneş ve vampirlik hakkında konuşurken Dylan öksürerek uyandı. Suzan hemen onun yanına gitti ve nasıl
hissettiğini sordu. Dylan şaşırmış görünüyordu. Beni gördü ve " Neler oluyor?" Der gibi baktı. Başımı " Bir şey
yok. " anlamında salladım. Suzan Dylan'a kendini tanıttı ve bizi nasıl kurtardığını anlattı. Dylan'a yarın yola
çıkabileceğimizi söyledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıkta Gizlenenler
VampirJessica, neredeyse her akşam arkadaşlarıyla birlikte gittiği bardan geri dönüyordu. Her şey normaldi. Sonra birden benzini bittti ve ıssız bir yolun ortasında kaldı. Arabasından çıkıp otostop çekmeye çalışırken daha önce sadece filmlerde gördüğü bir...