Hazırlık

15 4 0
                                    

" O kadını ısırdığına gerçekten inanamıyorum. Sadece güneş tedavisi için masum, zavallı bir kadının insanlığına

son verdin. "

" Bunu yapmak zorundaydım. Ve aynı zamanda o kadının ha- "

" Hayır bunu yapmak zorunda değildin. Güneş tedavisini başka bir yerden de bulabilirdik. Sonuçta bu dünyadaki

tek vampir Kevin değil. "

" Dylan, beni bir dakika olsun dinler misin? O kadını ısırmadım ben tamam mı? Kırmızı rujla boyadım onun

boynunu ve dudaklarımı. Sonrada hipnotize ettim ve gönderdim onu. Yani o kadın şu anda insan ve benim ne

yaptığımı hatırlamıyor. Şimdi kavga etmeyi keselim. Çünkü daha önemli işlerimiz var. "

dedim. Ben bunu söylerken sırt çantamı hazırlıyordum, Dylan ise aldığımız kan torbasından kan içiyordu.

Çoktan vampir olmuştu. Güneş tedavisini öğrendikten sonra markete uğramış ve mağarada bize yardımcı

olabilecek şeyler almıştık. Şimdi de evdeydik. Aklınıza gelebilecek herşeyi tıkıyorduk çantaya. Özellikle konserve

yemekleri. Çünkü mağaranın içinde neler olduğunu bilmiyorduk. Bu yüzden yavaş yavaş ilerlemeyi

planlıyorduk. O mağaranın ne kadar uzun olduğunu bilmiyorduk. Bu yüzden Transilvania daki mağarada süren

yolculuğumuz çok uzun sürebilirdi. İşte bundan dolayı yemeğe ihtiyacımız vardı. Tabi ki çantanın içine bir sürü,

küçük sağlık çantaları ve fener de koymuştuk. Çantalar hazırdı. Şimdi ise silah almaya gidecektik. İki üç tane

keskin bıçak, tuzdan oluşturulmuş kurşunla dolu silahlar, kutsal su ve birde crosbow almayı düşünüyorduk.

Çantaları dolabın içine koyduk ve evden çıktık.

Silah mağazasına geldiğimizde saat gece on birdi. Bu saatte gelmiştik çünkü çevrede kimse yoktu. Dylan saçma

buluyordu ama ben kimsenin beni silah mağazasına girerken görmesini istemiyordum. Pensilvania'da beni

tanıyan çok kişi vardı.

Mağazaya girdik. Satış yapan adam çok ürkütücü görünüyordu. Ne diye korkuyorsam, benden daha güçlü

olamazdı. Dylan isteklerimizi adama söylemeye başladı. Tabelasında beşgenden oluşmuş yıldız sembolü olan bir

silah mağazasını seçmiştik. Çünkü herkesin bildiği gibi bu sembol insanı doğaüstü varlıklardan korurdu. Gerçi

pek işe yaradığı söylenemez. Çünkü ben de bir doğaüstü varlıktım ama kapıdan içeri girebilmiştim. Kısaca bu

adam eğer doğaüstü varlıklara inanıyorsa mağazasında tuzlu silah, kazık yada kutsal su vardır diye

düşünmüştük. Doğruydu da. Adamın arkasındaki raflara dizilmiş bir sürü, küçük, su dolu şişe vardı. Kutsal su

olduklarını umuyordum.

Adam söylediğimiz bütün silahları tezgaha çıkarmıştı. Dylan parayı uzattı. Mağazadan çıktık ve evin yolunu

tuttuk.

Eve varmıştık. Pijamalarımı giydim ve yatağa yattım. Dylan da yattı. Yüzümü ona dönerek ;

" Yarın ilk önce ailene veda edersin, şehir dışına tatile çıkıyorum filan dersin. Sonrada Transilvania'nın yolunu

tutarız.

" Benim ailem burada değil. Ben buraya üniversite için geldim. Onlar İngilteredeler. "

" Sen İngiliz misin ?! "

" Hayır, hayır İngiliz değilim. Ben New Yorkluyum. Babamın işi için İngiltere'ye gitmiştik. Yani önce onların

evlerine gidip, sonrada hiç oturmadan veda edip gitmek biraz tuhaf kaçabilir. Aynı zamanda yolumuzda uzamış

olur. "

dedi. Haklıydı bu çok garip kaçardı. O zaman bizde kalkar kalkmaz Transilvania'ya gidecektik. Herhalde

mağaranın yakınında bir yerde uyuyup, ertesi gün mağaraya girecektik. Tabi önce mağarayı bulmamız

gerekiyordu. Ah tanrım. Bu olanlar hayal gücüme bile sığmıyordu. Bir an önce uykuya dalıp, yarın

olmasını ve o lanet tedaviyi biran önce bulmak istiyordum.

Karanlıkta GizlenenlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin