İLYOSTA

229 84 24
                                    


Ne yapacağımı bilmeden yürüyorum hayat denen bu yolda. Ezildikçe eziliyorum. Kıvrıldıkça kıvrılıyorum. Tutunacak dallarım yavaş yavaş kırılıyor derken biri çıkıyor karşıma (aslında ben çıkıyorum karşısına) ve "ben senin dedenim" diyerek beni bir çıkmaza sokuyor. Ne tepki vereceğimi bilemezken kaçıyorum bu evden. Belki de geri dönüp sarılmalıyım ona. Sıkı sıkı sığınmalıyım onun limanına. Belki bu fırtınadan o liman sayesinde kurtulurum.

Şimdi arkadaşlarımın burada olmasını ne kadar isterdim. Bana sıkı sıkı sarılıp destek olmalarına o kadar çok ihtiyacım vardı ki. Eve gitmek istiyorum. Ama cebimde beş kuruş para yok.

Sahil kenarına varıyorum İstanbul'un bilmediğim bir yerinde. Boğazı gördüğümde içimde bir kıpırtı oluveriyor. Gülümsüyorum istemeden. Ben bu haldeyken bile hayatımda beni gülümsetecek bir şeylerin olması güzel.

Aklıma Kemal abinin söyledikleri geliyor. "Buraya geldiğinde kanadın kırık bir kuş gibiydin. Yaralı ve öfkeli bir kuş. İlk başlarda senin gerçekten yaralı olduğunu düşündüm. Ama gün geçtikçe yaraların kapandıkça eski Melinayı da yok ettin. Derinlerde bir yere gömdün. Kendine bir kalkan oluşturdun. O kalkanın içinde öfkenle boğuştun. Ve öfken galip geldi. Eski Melinayı öldürdü. Ve bize taştan daha sert kaya gibi bir Melina verdi. Belki İstanbul'a gittiğine eski Melinayı İstanbul'un bir köşesinden çıkartırsın. Zamana çare sensin Melina çare sensin."

Haklı mı acaba? Çare ben miyim? Eski Melina olabilir miyim yeniden? Kalbimin derinliklerindeki Melinayı burada İstanbul'un bir yerlerinde mi? Onu bulmamı mı istiyor?

Bir çıtırtı duyuyorum inceden. Olduğum yerde duruyorum. Arkamı dönüyorum. Karşımda bir çift mavi gözle karşılaşıyorum.

"Baran?" dedim soru dolu sesimle. Ne arıyordu burada? Beni mi takip ediyordu?

"Ne arıyorsun burada? Beni mi takip ediyorsun?"

Beni baştan aşağı süzdükten sonra "Hayır, sadece sana göz kulak oluyorum."

Göz kulak oluyormuş. Ne sanıyor bu kendini.

"Benim senin korumana ihtiyacım yok."

"Eminim öyledir. Bence yeterince yürüdün. Artık eve dönme zamanı geldi."

"Buna sen mi karar veriyorsun?"

"Evet, ben karar veriyorum ve sadece karar vermekle kalmıyorum bunu uyguluyorum da."

"O zaman sen kendin için uygulayabilirsin. Ben o uygulamadan almayayım."

"Bence beraber gitsek ikimiz için çok iyi olur." Dedikten sonra kolumu tuttu.

"Hey ne yapıyorsun sen? Hayır, yani sen kim olduğunu sanıyorsun?"

"Senin için kim olduğumun önemi olmayabilir ama şu an benim yanımdasın ve ben seni buradan alıp evine bırakacağım."

"Bana baksa-"

"Hadi Melina gel yoksa seni sırtıma almam gerekecek" dedikten sonra beni sürüklemeye başladı.

Dua et cebimde para yok. Yoksa ben sana yapacağımı bilirdim. Ayrıca bu kendini ne sanıyor ya. Bu özgüven ne? Sırtına alırmış. Bakkaldan un mu alıyorsun sen sırtına.

Arabaya yaklaştığımızda kolumu bıraktı. Ve beyefendimiz sürücü kapısına gitti koltuğuna oturdu.

İnsan nezaket olsun diye kapıyı açar dimi ya. Görgüsüz.

Kader Tanrıçası (Askıya alındı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin