İlk İz

427 41 12
                                    

  Program bittikten sonra gece boyunca düşünüp durdu Ashley. Nikola adındaki o sersem haklı olabilir miydi? Hayır! Hayır! Olamazdı. Ashley için kendi hayatı kötüydü, acı doluydu. Kimse anlamıyordu. Odadaki tüm eşyaları kırıp, döktükten sonra, ellerine ve ayaklarına batan camların ortasında ağlamaya başladı. Yalnız başına çığlık çığlığa ağlamaktan başı zonkluyordu.  

  Lanet olsun dedi kendi kendine Mark. Sadece espri yapmıştı oysaki. O aptal adam ne hakla ona hakaret edebilirdi? Tanıyor muydu Mark'ı? Neler yaşadığını biliyor muydu? Yayına bağlanan o salak kızdan neden tiksindiğini anlayabiliyor muydu? Anlayabilir miydi? Hayat herkes için farklıdır. Kimisi hayata su der, kimisi toprak. Mark için hayat ateşti. Ya yanarsın, ya yakarsın. Bu kadar basitti herşey. Mark çok yanmıştı artık yakmak istiyordu.
  
  Sabah olduğunda antidepresanlarını içti Ashley. Berbat görünüyordu. Yüzüne birkaç su darbesiyle vurdu. Yağlanmış saçlarını öylesine topladı dışarı çıktı. Yürüdü, yürüdü... Saatlerce yürüdü. Nereye gittiğini bilmeden öylece yürüdü. Saat 14:00'ı bulduğunda yağmur yağmaya başladı. Islandı, üşüdü. Ama saklanmadı, kaçmadı. Yağmur... güzeldi. Evet yağmur çok güzeldi. İlk kez bunu yapıyordu. Beyninde bir ses çığlık atıyor, evine dön diyordu. Kaçması gerekiyordu. Ama yapamıyordu. Peşindeki tehlikeye aldırmadan öylece duruyordu. Üşüyen zayıf kollarını kaldırdı. Boynunu başının arkasına attı. Saçları açıldı. Dakikalarca öyle durdu. Sonra gülmeye başladı. Kahkahalar attı. İnanamıyordu Ashley. Korkmuyordu.

   Saat 18:00 olduğu sırada yardımcısı olmadan dışarı çıktı Mark. İnsanların kendisine nasıl baktığını umursamadan dolaştı. Tek başınaydı ama çaresiz hissetmiyordu. Öylece dolaşıyordu. İnsanları görmemeye çalıştı. İlerledikçe ilerliyor, kendini güçlü hissediyordu. Yolun karşısına geçeceği sırada hızla bir araba geldi. Afalladı, araba fren yapmasa ölebilirdi. Arabanın sürücüsü çıktı. "Afedersin dostum. Benim hatam. İyi misin?" diye sordu. "Derdin ne senin? Neden bu kadar hızlı gidiyorsun ki?" Diye bağırdı. O sırada kalabalık bir grup başlarına toplandı. Şöföre kızıyorlardı. İçlerinden bir tanesi; "Engelli bir adama çarpıyordun. Yazık değil mi? Hiç acımıyor musun ona aptal adam?" dedi. Sonra şöförle tartışmaya başladılar. Ama Mark gerisini duyamadı. Çünkü bu sözler kulaklarının yanmasına sebep oldu. "Engelli adam. Hiç acımıyor musun ona?" Acımak. Engelli olduğu için acımak... 

   Eve döndüğünde tamamen ıslaktı, Ashley. Ama iyi hissediyordu. Saat 23:00'ı bulmuştu. Kurulandı, giyindi. Ama uyumadı. Programı bekleyecekti. Söylecek birkaç şeyi vardı.
         
   "İyi misiniz efendim?" dedi yardımcısı. Hiçbir şey söylemeden odasına çekildi Mark. Engelli adam. Acımıyor musun ona? Odasının kapısını kilitledi. Saatlerce düşündü. Yine yanmıştı. Ateşe bulanmıştı. Saat 1:37'yi gösterdiği sırada hala penceresinden dışarı bakıyordu. Sinirliydi. Kendini affedemiyordu. Ama tüm bunlar o radyocu yüzünden başına gelmemiş miydi?

Merhaba Araf dinleyicileri. Melankolik Ruhların Diyarına hoşgeldiniz. Bugün programıma adını verenden; Araf'tan bahsedelim istiyorum. Araf nedir sizce? Neden vardır? Bence Araf; kırılmışların diyarıdır. Dünyada zulm ve acı görenlerin diyarı. Acı çekenlere yabancı değildir cehennem. Onlar zaten tanımış ve yaşamışlardır onu. Bu yüzden cehenneme gitmezler. Cennete de alınmazlar çünkü inançları kalmamıştır cennete dair. Onlar Araf'tadırlar. Araf'ta kalırlar, boşlukta kaybolmaktır Araf, kimsesiz kalmaktır. Yankısız bir sestir. Ah! Bir bağlantımız varmış.
"Merhaba isminizi öğrenebilir miyim?"
"Beni tanıyorsunuz... Ashley ben."
"Elbette seni tanıyorum Ashley. Sen benim yayınıma ilk katılan insansın, özelsin sen."
"Dün için..."
"Hayır Ashley. Dün yok. Dün hiç olmadı. Araftakilerin geçmişi olmaz. Sadece şuanı vardır onların."
"Ben... Teşekkür etmek istedim."
"Neden?"
"Dün beni çok sinirlendirdiniz, bende çıkıp biraz dolaştım. İlk kez yağmurda ıslandım. Bu yüzden teşekkür ederim. İyi yayınlar."  Bağlantı düştü.
Teşekkürler Ashley. Hayatı kaçırıyoruz dostlarım. Yağmur sürekli yağar, bazen gözlerimizden, bazen göklerden. Yağmur altında ıslanmak, onu yaşamaktır. Yağmura sarılmak, hüznüne ve sevincine ortak olmaktır. Sarılın yağmura. Ayaklarınız kopana kadar dolaşın altında. Hayatı yakalayın. Hiçbir tecrübe, ağaçtan düşmenin öğretisini veremez. Bir kez bile olsa çıkıp bir ağaca düşüne kadar bekleyin. Evet, bir bağlantımız daha var.
"Merhaba melankolik ruh, adın nedir?"
"Ben... Mark."
"Hadi ama sadece programımı iki kişi mi dinliyor?" Güldü.
"Sanmam."
"Peki Mark. Bana ne söylemek istiyorsun?"
"Bana yaşama duyduğum sevgiyi kaybettirdiğini söylemek istiyorum. Senin yüzünden bir kez daha acı çektiğimi. Çünkü ben gerçekten kendimden nefret ediyorum. Bunu yenebilmek için bende çıkıp dolaştım. Tekerlekli sandalyemde... Ne dediler biliyor musun? Engelli. Acıyın ona." Sesini yükseltti. "İnsanları tanımıyorsun hayatlarını bilmiyorsun ama müdahale edip onlara, hayatlarını zora sokuyorsun.Yapma. Evet herkesle dalga geçiyordum bu beni motive ediyordu. Ama evet haklısın dalga geçilmeye en müsait insan benim. Bunu anladım. Sağol." Bağlantı düştü.
En büyük engel körlük, sağırlık, yürüyememek değildir. En büyük engel bir kalbi okuyamamaktır. Senin kalbini okuyamayanlar engelli Mark. Sen değilsin dostum. Senin en büyük engelin kendine duyduğunun nefret. Kendi kalbini okuyamıyorsun. Arafa gönüllü girmişsin sen. Buradan çıkamaman senin sorunun kimseyi suçlayamazsın! Bak Anton Çehov'un bir sözü vardır, 
 hayat seni güldürmüyorsa, espriyi anlamadın demektir. Espriyi anlayın dostlarım ozaman her şey daha eğlenceli oluyor.
Bana ayrılan sürenin sonuna geldim. Herkese iyi geceler.

 

 



 
 

 

Melankolik Ruhlar Araf'ıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin