Zehr-i Zakkum

372 39 18
                                    

  Merhaba Melankolik Ruhlar. Araf'ın derin sonsuzluklarından, büyük sevgiler sunarım. Umarım dünü yarına bağlayan bu belirsiz saatlerde, dinlerken beni, mutlu hissediyorsunuzdur. Melankolik duyguların diyarında mutluluk arıyorum ben, bugün mutluluğu ve özgürlüğü tartışalım istiyorum. Sizlerden telefon alana kadar kendi düşüncelerimi paylaşacağım. Bence, özgürlük uçmayı düşlemektir. Gerçek ötesinin tatlı havasına kapılarak düşlemek hemde. Özgürlük uçsuz bucaksız maviliğin sonsuzluğunda süzülme isteğidir. Hayal diyarında imkansız değildir bu istek. Hemen hemen hepinimiz arzulamış, düşünmüşüzdür bunu. Ama dostlarım biz hiç iki ayağımızı aynı anda havaya kaldıramadık. Biz hiç tadamadık bulutları, yüzemedik maviliğinde dünyanın. Özgürlük böyle bir şeydir. Görünenin ilerisidir özgürlük, bedensiz bir ruhtur o. Mutluluksa bu ruhu besler. Çok gevezelik yaptım, kusura bakmayın. Evet ilk bağlantımıza yanıt verelim.
"Merhaba, Araf'ın melankoliği."
"Merhaba Nik. Sana bir soru sormak istiyorum."
"Elbette."
"Kimsin sen? Kaç yaşındasın?"
"Bu iki soru oldu aslında." Güldü. 

   Ashley'de güldü. Telefondaki adam Nikola'nın kimliğini ortaya çıkarabilecek miydi acaba? Şöyle bir düşündüde sesi gerçekten genç olan Nikola çok olgunca konuşuyordu. Konuşmalarına bakılırsa nice ömürler yaşamıştı. Sesi ise inceydi, gençti. 
    Bu soru Mark'ı biraz düşündürmüştü. Çok kısa zamanda nefret ettiği bu Nikola isimli adamın programını hala dinlemesinin sebebiydi bu soru. Genç bir yaşlıydı Nikola. Çok büyük ama çok küçüktü. Anlatamıyordu bunu. Ne söyleyebileceğini bilmiyordu. Kaç yaşındaydı bu adam? Ne yaşamıştı da bu kadar olgun olmuştu? O da Mark gibi yanmış mıydı? 

"Neden bunu merak ediyorsun sevgili dostum?" dedi Nikola. 
"Konuşmaların çok olgun ses tonunsa nasıl söylesem... Genç." 
"Adın nedir senin?"
"Jack. Yirmi altı yaşındayım."
"Dinle Jack. Sana çok büyük bir insanı anlatacağım aslında çok küçüktür. Onu son gördüğümde sekiz yaşındaydı. Onu nerede gördüm biliyor musun? Yağmurluydu dışarısı. Rüzgar öylesine esiyorduki çatılar terkediyordu evleri. Dışarıda sahildeki bir kavede çay içiyordum o sırada. Dışarıyı seyrediyordum. Dalgalar çok büyüktü, kıyıyı dövüyorlardı. Derken küçük bir çocuk girdi görüş alanıma. Denizin kıyısına kadar geldi, durdu. Sonra bir an bile tereddüt etmeden atladı denize. Şok oldum önce, hayal sandım. Sonra hemen koştum denize atladım onu aradım, boğulmadan kurtarmayı başarmıştım. Baygındı, hastaneye götürdüm. Kendine geldiğinde bunu neden yaptın dedim. Bir küçük şişe çıkardı cebinden, kardeşi kansermiş. Onun inandığı şeye göre yağmurlu havada deniz kızlarının gözyaşları akarmış o gözyaşının bir damlası hastaları iyi edermiş. O şişeye deniz kızının gözyaşlarını doldurmayı ve kardeşini iyileştirmeyi düşünüyormuş. Sekiz yaşındaki o küçücük çocuk çok kocamandı Jack. Çok büyüktü. Onu gördükten sonra dedim ki bu zehr-i zakkum hayatta olgunluk için, kırışık bir yüze ihtiyacım yok benim."

     Bir süre konuşmadı Jack. Sonra duygulandığını belirtip, iyi yayınlar diledi, telefonu kapattı.
    Ashley ağlıyordu. Hayat çok iğrençti. İğrenç, iğrenç, iğrenç!  İnsanlar neden ölürdü ki? Bu hikaye onu çok üzmüştü, histerisini dürtüklemişti. Krize girdi.
      
    Belkide Mark'ın hergün Nikola'yı dinlemesinin sebebi buydu. O farklıydı. Olgundu. Keşke diye düşündü telefonda o kadar azarlamasaydım o adamı. Sonra şunu düşündü; ya yalan söylüyorsa?
 
  Görüyorsunuz değil mi? Mutlu olmayı bırakın, hakkında konuşamıyoruz bile. Melankolinin bir özelliğide bu galiba. Bugün güzel bir yayın oldu benim için. Güzel bir insanı hatırladım sayenizde. Teşekkürler dostlarım, iyi geceler.

------------
Merhaba Okuyucularım! Bu haftanın ilk bölümünü yayınlamış bulunmaktayım. İyi okumalar. Yorumlarınız, Oylarınız eksik olmasın!



Melankolik Ruhlar Araf'ıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin