Jimin'in ağzından ..
Kalırız öyle uzunca zaman. İyileşsin diye yaralar. Ama bazı yaralar hep kanar . Bu yüzden bitmek bilmez sancılar. Bu yüzden belimiz doğrulmaz. Bu yüzden ölürüz , nefes alırken hala.
Bazen aklım almıyor onu yalnızca ben , hemde öylesine içten , öylesine dolu dolu severken , ondan başka hiçbir şey görmez, bilmezken , ondan başka hiçbir varlığım yokken , nasıl olur da onu bir başkası sever, sevebilir?
Onu başkasıyla düşünmek .. Başkasının ona sarıldığını hissetmek kalbimi yerinden çıkaracak gibi olsa da dayanmam gerektiğini biliyordum. Seni de ağrıyasın diye göğüsümün içine koymuşlar işte. Ağrıtıyosun, daha fazla dayandırmıyosun , ölüyorum farkında değilsin. Biliyorum, sende üzüldüğümü bilip üzülüyosun ama gelmiyosun. Gel artık, daha fazla gücüm kalmadı. Umut etmekten yorulmaya başlıyorum, gelmeyeceksin değil mi ?
***
Yatağımdan doğrulup bu düşüncelerimden kurtulmaya çalıştım. Savaşacaktım , sevdiğim için. Onun gelişi benim yeniden doğumum olacaktı. Kimsenin benim kadar sevmeyeceğini biliyordum, kimse benim kadar acı çekmeyecekti. Ayağa kalkıp masanın üzerindeki sigara paketini aldım. Balkona çıktığımda bir tanesini alıp ağzıma götürdüm. Tam çakmağı yakacakken duraksadım. Düşündüm,
Eğer bunu kullanırsan güçsüz görünürsün Jimin.
Hemen sigarayı kırıp aşağı attım. Ardından paketi de attım. Jacksonla savaşacaktım ve benim bunları yaptığımı bilseydi şimdiden kazanırdı. O yüzden sigara, alkolden uzak durmaya söz verdim. Gökyüzüne baktığımda sadece parlak bir yıldız vardı.
"Senin adını Yun Hee koyuyorum sayın yıldız" dedim. "Senin yanında diğer yıldızlar soluk kalıyor"
Gülümsedim. Benim için öyleydi. Yun Hee varken diğer hiç kimseyi göremiyordum. Derin bir nefes aldım ve yıldıza tekrardan bakarak,
"Sadece benim olacaksın" dedim.
Şuan bütün enerjimi toplamıştım her an gidip Jackson'a çökebilirdim. Ama benim hedefim bedensel olarak onu yenmek değildi, psikolojik olarak onu yenecektim ve bu konuda kendime güveniyordum. Bir şekilde Jackson'a ulaşmalıydım. Numarası yoktu bende. O sırada aklıma Namjoon geldi. Hemen telefonumu çıkarıp Namjoon'u aradım. İkinci çalışta açmıştı.
"Alo, nasılsın kardeşim?" dediğimde tepkisi,
"Söyle kardeş ne istiyorsun?" olmuştu. Bunu söylediğinde ikimizde güldük.
"Jackson'un numarasını. Çok acil."
"İlk önce ona sormalıyım. İzin verirse mesaj atarım numarayı" deyip kapattı.
İzin vereceğinden emindim ki iki dakika sonra mesaj geldi. Numarası yazıyordu. Aradım. İlk çalışta açmıştı.
"Buluşalım" dedim.
"Olur" dedi. Sesi alaycı şekilde gelmişti.
Sesini duyunca sinirlerim sinirlense de kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Deri ceketimi alırken aynada saçlarımı düzelttim.
"Good Luck" deyip kendime şans diledim ve evden çıktım.
**
15 dakika sonra buluşacağımız yere varmıştım ve karşıda yüzüne yumruk atılmalık Jackson duruyordu. Ellerimi sıktığımda tırnaklarımın avucumun içine fazla battığını hissederek ellerimi gevşettim. Hiçbir şey yokmuş gibi yanına gittim. Güldüm ama fazlasıyla alaycıydı. Onun ifadesiz suratı benimle görüşmek istemediğini apaçık belli etmişti.