Özet: Lobsang büyürken başına gelen olağanüstü şeyleri normal zannetmektedir. Bu yüzden zaman zaman çevresinin dikkatini çeker. Hacı Anne ile rüyasında konuşmaya başlamıştır. Dokuz yaşına geldiğinde geçici bir zaman kayması yaşar. Bu onu meraklandırır ve on iki yaşına gelene kadar zaman yolculuğu ile ilgili her şeyi araştırır. Mert çocuğuna geçmişte karşılaştıklarını anlatır.
*** Yeni Bölüm ***
Babamla konuştuktan sonra, her an zamanda geriye gideceğimi düşünüyordum. Fakat bunu bilmemden dolayı zamanda geriye gidebileceğimi düşünmek, paradokslar ile ilgili endişeye yol açıyordu.
Annemle babamın olmadığı bir zamanda evde ödev yaparken, Arif amca çıkageldi. O da babam gibi geçiş yapabilen birisiydi. Onunla sık sık görüşüp fikir alırdım.
"Merhaba Lobsang."
"Merhaba Arif amca, babam evde yok."
"Biliyorum Lobsang, ben senin için geldim."
Benim için geldiğini söylemesi merakımı arttırmıştı. "Benimle bir işin mi var?"
"Bu aralar zamanı manipüle etmeye çalıştığını biliyorum. Allah'ın sana vermiş olduğu bir gücün var. Fakat bunu bilinçsizce kullanman, insanlara zarar verebilir. Artık sen ergenliğe giriyorsun ve bu konuda benim babandan daha çok faydam olacak."
"Ergenlik konusunda mı?"
"Hayır, zaman yolculuğu konusunda" dedi gülerek. Yanlış anladığım için ben de güldüm.
"Zaman bir doğru şeklinde ilerlemez Lobsang, bunu aklından çıkarma. Zaman algı ile alakalıdır. Onu yönlendirebilir, yavaşlatabilir veya hızlandırabilirsin."
"Aslında karışık geldi."
"Dur sana bir örnek vereyim" diyen Arif amca eline bir çiçek aldı. Çiçek elinde açmaya başladığında heyecanla atladım. "Bunu ben de yapabiliyorum."
"Bu çok güzel Lobsang fakat izlemeye devam et."
Çiçeğin açması tamamlandıktan sonra yaprakları döküldü. Birkaç kez daha açtı, sonra kurumaya başladı ve sonunda öldü.
"Eğer gücünü kontrol edemezsen, zamanda ilerlettiğin şeylerin sonu böyle olacaktır."
Ne demek istediğini anlamıştım.
"Tibetçe biliyor musun?"
"Hayır" dedim. Korece ve Türkçeyi ailemden, İngilizceyi de okuldan öğrenmiştim. Fakat Tibetçeyi öğrenmek ihtiyacı hissetmemiştim.
"Geçmişe gittiğinde Tenzin'le karşılaşacaksın. Onunla Tibetçe konuşman gerekecek."
"Fakat bilmediğim bir dili nasıl konuşabilirim ki?"
"Bilmediğini sana düşündüren ne? Öğrenmek bildiğini hatırlamaktır, yapman gereken sadece hatırlamak."
Bu kez ne demek istediğini kesinlikle anlamamıştım. İnsan bilmediği şeyi nasıl hatırlardı.
"Sanırım aklın karıştı."
"Evet" diye itiraf ettim.
"Bak Lobsang, dünya üzerinde yaşamış olan tüm insanlar Allah'ın özünü taşır. Ona yani özüne ulaşan insanlar nadirdir. Bu insanlar bilirler ki Allah'ın ilmi sınırsızdır. Eğer o ilmin bir kısmına bile sahip olursan, hiçbir şeyin imkânsız olmadığını anlarsın."
"Ben bu ilmi nereden öğreneceğim?"
"Allah ilmi dileyene verir. Eğer sen samimi bir şekilde dilersen ve Allah nasip ederse o ilme sahip olursun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üçüncü Göz 2: Lobsang (SY)
FantasyÜçüncü Göz kitabının devamıdır. Mert'in çocuğu Lobsang'ın maceralarını anlatmaktayım.