10-Anadoluda bir yer

647 71 25
                                    

Özet: Lobsang kendisine yardım eden kişinin, gelecekteki hali olduğuna inanır. Bir yıl kadar zamanda hareket edemez ve normal bir yaşam sürer. Namaza başlar. Babasıyla dertleşirken bir yardım çağrısı duyar. Zamanda hareket ederek babası ile birlikte geçmişe gider. Ormandan koşarak çıkan bir adam canavardan kaçmalarını söyler. Lobsang, babası ile birlikte canavarı görmek ister. İnsan olmayan bir varlığın insanları korkutmak için şekil değiştirdiğini öğrenirler. Lobsang kendilerine saldıran yaratığı öldürmeyi başarır.

*** Yeni Bölüm ***

Defalarca denediğim halde kendi zamanımıza dönmeyi başaramadım. Arkamızdan birisinin bağırdığını duyduğumda, denemelerime ara verdim. Bir süre önce ormandan koşarak, kaçıp giden adam geri gelmişti.

"Onu öldürdünüz" diye bağırıyordu.

Babam ve ben gerilmiştik. Öldürdüğüm yaratığın kötü olduğunu biliyordum. Yine de dışarıdan nasıl göründüğünü tahmin edemiyordum.

"Onu öldürdünüz" dedi adam nefes nefese yanımıza geldiğinde.

"Evet mecbur kaldık."

"Siz kahramanlarımızsınız. Bizi şeytani yaratıktan kurtardınız" diyerek ellerimize sarıldı. Şükran dolu bir ifadeyle ellerimizi sallıyor, teşekkür ediyordu.

Babam ve ben şaşırmıştık. Adamın minnettar olduğunu anlayınca gevşedik ve adama gülümsedik. Adam kendisini tanıtırken Türkçe konuşmalarını, rahatça takip edebiliyordum.

"Adım Ahmet Hasoğlu. Az ilerideki köyde yaşıyorum. Ormandan yakacak odun toplamaya çalışıyordum, yaratıkla karşılaştım."

"Gerisini biliyoruz" dedi babam gülümseyerek. "Benim adım Mert, bu da oğlum Lobsang."

"Oğlun mu? Ben kız zannetmiştim. İsmi de yabancıymış. Onun gözleri çekik, tıpkı tatarlar gibi."

"Annesi Koreli, o yüzden gözleri çekik."

"Koreli mi? Benim oğlum şimdi Kore için savaşıyor" dedi adam hüzünlü bir sesle.

Tarih derslerinden anımsadığım kadarıyla, Türkler yaklaşık 5000 kişi ile 1950 de Kore savaşına katılmıştı. Ahmet Bey'in oğlu da o savaşta olduğuna göre, 1950 yılında olmalıydık.

Babam da aynı sonuca varmış olmalıydı. "İnşallah hayırlı bir haberle döner Ahmet Bey" dedi.

"Ne beyi, bizden bey olmaz. İzin verin sizi evimizde ağırlayayım."

Babam bana baktı, ben hemen geri dönemeyeceğimizi düşündüğüm için başımla kabul ettiğimi gösterdim.

"Peki size zahmet olmayacaksa" diyerek daveti kabul etti babam.

Ahmet amcanın peşine takılıp yürümeye başladık. Köye ulaştığımızda vakit geç olmuştu ama birçok kişi köy meydanında oturmuş sohbet ediyordu. Bizi gördüklerinde tüm konuşmalar kesildi. Hem üzerimizdeki kıyafetler, hem de benim çekik gözlü olmam ilgilerini çekmişti. Fakat Ahmet amca bizi hızlıca tanıtarak ortamın gerilimini azalttı.

"Bu yiğitler ormandaki canavarı öldürüp bizi kurtardılar. Baba oğula minnet borçluyuz."

Aniden köy halkı başımıza toplanıp bize teşekkür etmeye başladı. Elimizi sıkıp sırtımızı sıvazlıyorlardı. Köyün en yaşlısı olduğunu tahmin ettiğim bir adam ağır adımlarla yanımıza ulaştı. Gözlerinin görmediğini anladığım aksakallı dede, elini uzatınca ben hızlıca atılıp tuttum.

"Allah razı olsun evlatlarım. Bizi büyük bir beladan kurtardınız. Ben 80 yıldan fazladır bu köyde yaşarım. Bu canavarın korkusundan odun toplamaktan çekinirdik. Çocukluğumdan beri duyduğum bu korkuyu sayenizde artık yaşamayacağız."

Üçüncü Göz 2: Lobsang (SY)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin