NOT: Bu kitabı okumadan önce, ilk kitap olan Üçüncü Göz'ü okumanızı öneririm. Bu devam kitabıdır.
"Geciktiğim için üzgünüm canım, görevli olduğum için doğumda bulunamadım."
"Dünyaya hoş geldin Lobsang" dedim bebeğe bakarak. Lobsang bana bakıp gülümsedi. Yu-Mi'nin şaşkın ifadesine rağmen, Lobsang'ın özel bir bebek olduğuna inandığım için yadırgamadım.
Bebeği kucağıma aldığımda annem içeri girdi. "Mert nerede kaldın? Karını yalnız bırakmaman gereken bir zamanda geciktin."
"Üzgünüm anne. Görevimi bitirmeden gelemedim."
"Anladım evladım. Allah işlerini kolaylaştırsın. Ben sizi yalnız bırakayım, torunumu görmek için yine geleceğim."
"Peki anne."
Kucağımdaki güzelliğe bakarak Rabbime şükrettim. Yu-Mi'ye doğru eğilip alnından öptüm.
"Seninle gurur duyuyorum, yalnız olmana rağmen iyi iş çıkarmışsın."
"Aslında yalnız değildim. Annen yanımdan hiç ayrılmadı." Aklına aniden gelmiş gibi sordu. "Bebeğin hiç ağlamaması normal mi? Acıktığını veya altını değiştirmem gerektiğini nasıl anlayacağım?"
"Bilmiyorum ama Allah bir yol gösterecektir."
Yu-Mi'yi dinlenmesi için ikna edip, Lobsang'ı yatağına koydum. Ben de odadaki bir koltuğa oturup, eşimin uyumasını izledim.
Lobsang ile ilk karşılaşmamızı düşünüyordum. Tenzin bizi tanıştırdığında onun özel bir çocuk olduğunu anlamıştım. Yanımda kaldığı süre içerisinde çabucak bağlandığımı hissetmiştim. Sürekli, biz birbirimize benziyoruz diyordu. O zamanlar bunun anlamını kavrayamamıştım. Fakat şimdi anlıyordum.
Henüz doğmamış çocuğumla karşılaştığımı bilmeden onu sevmiş ve bağlanmıştım. Yanıma geldiği her seferinde, farklı yaşlarda karşıma çıkmıştı. Altmış yaşındaki haliyle gördüğümde gerçekten çok şaşırmıştım.
Bebeklik hali gözümün önündeyken, altmış yıl sonra karşılaşacağımızı düşünmek zihnimi yoruyordu. Allah'ın hikmetlerine akıl sır erdirilemiyordu. Benim gibi görev verilen biri olacağına inanıyordum. Ona takdir edilen güçlerle neler yapabileceğini hayal bile edemiyordum.
Lobsang'ın çıkardığı sesleri dinleyip, ne düşündüğünü anlamak istedim. Belki doğduğu günü görmek için zamanda geriye giderdi.
"Merhaba baba."
Arkamdan gelen sesle irkildim. Ayağa fırlayıp arkama baktığımda, Lobsang'ı gördüm. On iki yaşındaki halinden birkaç yaş büyük gösteriyordu. Hızla kendime çekip sarıldım.
"Lobsang."
"Doğduğum günde beni görmek isteyebileceğini düşündüm."
"Ben de az önce aynı şeyi düşünüyordum" diye itiraf ettim. Aynı odada iki Lobsang'ın olmasının, zaman paradoksuna yol açıp açmayacağından endişeleniyordum.
"Merak etme baba, birbirimize dokunmadığımız sürece sorun olmaz."
Aklımı okumuştu. Babasından yetenekli olduğu kesindi. "Anneni uyandırayım mı?"
"Hayır baba, annem bunu anlayamaz. Aklını kaçırdığını düşünmesini istemem."
"Hemen gidecek misin?" diye sordum, olumsuz cevap vereceğini umarak.
"Zamanda kendi menfaatlerimiz için dolaşmak iyi değil. Bu yüzden ilk ve son kez kendim için izin aldım."
"Ben istediğin gibi gezebileceğini düşünüyordum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üçüncü Göz 2: Lobsang (SY)
FantasyÜçüncü Göz kitabının devamıdır. Mert'in çocuğu Lobsang'ın maceralarını anlatmaktayım.