Mandalinalar tezgahta
Kokusu girse kanıma
Beni uyandırsa seni kandırsaTamamdır aşık olsak...
Oğuz, kalabalığın hışmından ve düştüğü girdaptan kaçarcasına ilerledi otobüste, arka tarafa doğru. Gözleri onu arıyordu. O'na kalsa hiç de bile... Ama evet: Gözleri az önceki Kahraman Ahu Gözlü'yü arıyordu. Daha mı arkadaydı, yoksa geçerken görememiş miydi? Geri de dönemezdi şimdi, otobüs çok kalabalıktı. Oturmuş muydu? Nereye bakmalıydı? Üstelik kartı da o tutmuş, tabiri caizse onun, küçük kahramanı olmuştu. O anki hengâmeden, ne teşekkür edebilmiş ne de otobüs ücretini vermeyi akıl edebilmişti...
Sahi bir de o vardı. Otobüs kartının parasını da ödemeliydi.. Hemen ceplerini yokladı ki karşılaşır karşılaşmaz parayı uzatıp, teşekkür edebilsin. Cebinden iki lira çıkardı ve ilerlemeye devam etti. O sırada otobüs de, hareket etmişti. Oldukça da kalabalıktı: "Bugün de herkes geç kalmış" diye geçirdi içinden. Haklıydı. Sabah 08:30 dersine yetişmek için 8 otobüsüne binmek, geç kalmanın alametlerindendi çünkü. Sonuçta otobüs, yarım saatte kampüse asla ulaşamazdı....
Düşünceleriyle boğuşuyordu yine. Tek bir farkla: Bu kez ne kâinatı ne de hayatın amacını sorguluyordu. Şu anda teması, Ahu Gözlü Küçük Kahraman'ıydı...
Bir kaç adım daha atmıştı ki Ahu Gözlü'yü farketti. Şu bahar gününde deri ceket giymiş; [bahar gelince indirime girdi ya; hemen alıp kızlara hava atacak embesil] tiki edasındaki çocuğun yanında duruyordu. Normalde bu tür insanları fark bile etmezdi ya, bugün gözleri ve bilinci adeta ona oyun oynuyordu.. Bir adım daha attı ve kızın yanına ulaştı. Derin bir nefes aldı. Bu; hiç şüphesiz, küt küt atan kalbini herşey yolundaymışçasına kandırma çabasından başka birşey değildi. Ve kıza döndü :
-Af..e...... dersiniz, demeye kalmadan otobüs fren yaptı. Hem de ne fren... Az önceki tiki çocuk koltuktaki teyzenin kucağına düştü. _Oh olmuş, pis baby face* diye hunharca güldü içinden. Anlaşılan bu "tiki"çocuğa sinir olmasının tek nedeni, şu sıcakta deri ceket giymesi değildi(!)_ Birden tekrar sarsıldı... Bu da nee? Bir fren daha...
Otobüs halkı bir anda neye uğradığını şaşırmış, peş peşe gelen iki frenle adeta tespih tanesi gibi dağılmıştı.. Ayaktaki iki öğrencinin kitabı yerlere yuvarlanmış, doktor edalı bir beyefendinin laptop çantası, Oğuz'un ayak ucuna devrilmişti. İnşallah kırılmamıştır deyip, laptopu düştüğü yerden kaldırdı ve beyefendiye uzattı Oğuz.
Koltuktaki gıybetçi kılıklı kızlardan birinin dosyası da önlerindeki amcanın kafasının üstünden uçmuş, içindeki makaleler, kağıtlar ve defterler de heryere saçılmıştı... Kız dedikodu yapmaktan kendini alıp, iki dakika dosyasına sahip çıksa, bunlar olmazdı elbet dedi Oğuz yine içinden(!). Dedi demesine de kendisi de bozuklukları uçurmuştu. Kim bilir nerelerdeydi... Ahali kâh o yana, kâh bu yana derken, doğrulmaya çalışadursun, amcanın biri bağırıverdi şoföre:
-Yahu evladım ne biçim fren sıkıyorsun öyle? Takma dişlerim yerinden oynadı... İki sıkımlık canımız kaldı, onu da hastaneye varamadan şuracıkta vereceğiz yahu!.. Şöför durur mu? O da amcaya bağırdı:
-Ne yapayım amca, mart kedileri!... Az daha çarpıyordum kerataya. Biri geçti derken, öbürü atladı yola...
Sonra tiki çocuğun üstüne düştüğü teyze, başladı hayıflanmaya:
-Aman kardeeş, bu şoförün böyle yapacağı belliydi zaten. İki karış surat, sanki babamın hayrına çalışıyor. Bir hız, bir sürat... Hah işte! Allah vermeye kediyi-köpeği telef edecek...
-Aman dedi Oğuz içinden. Ve devam etti. Siz de konuşacak yer ararsınız. Alt tarafı bi fren...
Yaa Oğuz tabi... Alt tarafı bir fren!. =D Bozukluklar da gitti... Döndü, şöyle bir arandı bozuklukları ama nafile. Bu kalabalıkta iğne atsan yere düşmez, ne şans ama, dedi ve aranmayı buraktı.
İç sesiyle konuşurken yüz ifadesine de yansıtmış olacak ki Ahu Gözlü'nün kendisine baktığını fark etti. Ona bakıyor, hatta bakmakla da kalmıyor gülümsüyordu:
-Az önce birşey diyecektiniz sanırım. dedi, Ahu Göz.... Oğuz, o anki şaşkınlıkla:
-Ne zaman?.. Ben mi?.. diye yanıtladı. Sanki az önce kızla konuşmak için atılan hiç o değilmiş gibi...
-Evet siz, dedi kız ve ekledi. Otobüs fren yapmadan önce... Yüzündeki tebessüm, yerini şaşkınlık ve meraka bırakmıştı. Oğuzsa ondan daha da şaşkındı.
-E...ee Ev.. vet. dedi. Teş..ekk..kür edee..cektim ve...eee kaa...art ücreee..tii..ni uza..tacak...tııım. Aa...ma ddüü....şüürr.....düüm... diyebildi kekeleyerek...
Amma da konuştun be Oğuz! Otobüs ani fren yapınca tansiyonun da yerle bir oldu tabi. Eee anne sözü dinlemeyip kahvaltı yapmazsan olacağı bu. Ne demişti valide sultan: Geç kalacak olsan da o kahvaltını yapacaksın!.. Nokta!.. Kadın ileri görüşlü tabi...
O, iç sesiyle meşgul oladursun, Ahu Göz inmek için düğmeye basmıştı bile. Ama Oğuz düşünüp durmaktan, bunu bile fark edemedi...
-Rica ederim, sorun değil..... Neyse size iyi günler, ben bu durakta iniyorum.. deyip indi Ahu Gözlü... Ve Oğuz'un umudunu da beraberinde götürdü. Öylece kalakakaldı Oğuz.
...
Otobüsün hareketiyle birlikte yavaş yavaş silindi gözlerinin önünden Ahu gözlü. Teşekkür bile edememişti daha. Belki de tanışabilecekti. Ne adını öğrenebilmişti ne de bölümünü.... Tek bildiği, indiği duraktı.
Durak... Durak diye geçirdi içinden. Atılıp, arkasından inecek oldu ama şu sevimsiz şoför çoktaan hareket etmişti bile. Zaten bütün suç da şofördeydi değil mi Oğuz? dedi yine içinden. Senin iç sesinle muhabbetinin bunda hiç bir kabahati yok. Oooofffff sus artık suuuuus, durdur artık şu içses muhabbetini. Yakında adın meczup**a çıkacak!.. dedi ve susturdu iç sesini.
Durak dedi yeniden.... Ahu gözlünün indiği durak. Mühendislik fakültesi durağıydı... Elindeki tek ipucu da buydu... Bir de arkasında bıraktığı o mandalinamsı hoş koku....
______________
*Baby Face: Bebek gibi temiz ve tatlı yüzlü, Örneğin; Keremcem, Sinan Özen, Yoseob, DO.
**Meczup: 1.Kendini Tanrı'ya vermiş, Tanrı sevgisiyle aklını yitirmiş, Tanrı âşığı (kimse).
2.Deli.
Biz burada ikinci anlamını kastettik =D Gelecek bölümde görüşmek üzere... İyi geceler ;D
⬇️ Ahu Gözlü'nün İndiği Durak ⬇️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şaşkın DJ
General FictionDünya küçüktü... Hayallerimizi, umutlarımızı sığdırabileceğimizden çok daha küçük... Bu yetmezmiş gibi bir de, ömürler uzundu... Çok da lazımmış gibi yaşıyor ,yaşadıkça yoruluyor ve kainatın rutin karmaşasında sürükleniyorduk. Ben de bu düzenin bir...