Oğuz kazara otobüste o Ahu Gözlü'yle karşılaşalı tam dört hafta olmuştu. O Ahu Gözlü'yü beklemeye başlayalı da dört hafta olmuştu... Günde iki kez kendini onun fakültesinin önünde buluyor, saatlerce bekliyor, buna karşın ne bir ize, ne de ipucuna rastlıyordu... Artık bir terslik olduğunu geç de olsa anlamaya başlamıştı. Kesinlikle emindi, bu işte bir terslik vardı!.. Çünkü bir insan, kalmayı göze ala ala dört hafta okuluna uğramaz mıydı hiç? Sahi ne diye gelmiyordu? Yoksa babasının laneti gereği, kız kaza geçirmiş, hastanede mi yatıyordu? Belki sakat kalmış, hatta belki de çoktan ölmüştü...
Yok artık daha neler.. dedi Oğuz ve inceden bir ürpermeyle kendini toparladı. O sırada yanındaki hastane dosyalı, minnoş teyzenin sesiyle yeniden irkildi:
-N'oldu evladım, üşüdün mü? Dur pencereyi kapatayım... Klimalar çalışmasına rağmen, insanlar bir de pencereyi açıyorlar, bu kadar da düşüncesiz olunmaz ki... deyip ve hızla kapattıpencereyi.
Maşallah! Teyze minnoş falan ama otobüsün, o benim diyenin bile zor kapattığı penceresini, hiç de zorlanmadan kapatıverdi... Oğuz teyzeye döndü ve:
-Teşekkür ederim dedi. Halbuki hiç de üşümemişti, ama içinden ne açıklama yapmak ne de tek bir kelam etmek geliyordu... Adeta yüreğinin küçük bir köşesine, minik bir buz parçası saplanmıştı. Günlerdir ne hareket edebiliyor, ne yemek yiyebiliyor, ne de konuşabiliyordu... Bu yüzden konuşmasını bekleyen o minnoş teyzeye aldırmadanyine susmayı tercih etti ve sessizce yolculuğuna devam etti...
Aklının bir köşesinde, hem de büyük bir köşesinde Ahu Gözlüsü'nü neden hala göremediği düşüncesi hakimdi çünkü... Ve bu düşünce, diğer bütün düşüncelere baskın geliyordu... Elindeki tek ipucu da Ahu Gözlü'nün indiği mühendislik durağıydı. Mühendislik durağı dedi ve birkaç kez daha tekrar etti... Ahu gözlü bu durakta inmişti evet. Orası kesindi. Ama yine de bir karışıklık olmalıydı. Fakat nasıl bir karışıklık? Düşündü... düşündü... Ama aklı da çalışmıyordu bir türlü... Zihninde beliren tek şey; bir durak erken inip, mühendislik durağının çevresini araştırmaktı. Bu yüzden eğitim fakültesine gelir gelmez düğmeye bastı ve otobüsün mühendisliğe kadar ilerlemesini beklemeden indi. Kararlıydı. Bulacaktı onu...
Otobüsün neredeyse üçte biri boşalmıştı. Her ne kadar Oğuz okula erken gitmeye başlayıp, hekesten önce yola koyulmuş olsa da otobüs oldukça doluydu... Bu yüzden söylenmeden edemedi: Ne hikmetse millet, hala öğretmen olmak için can atıyor dedi. Sanki harika bir eğitim sistemimiz varmış da onlar da bunun bir parçası olmak istermiş gibi... Garip dedi, gerçekten çok garip...
Yavaş yavaş mühendisliğe doğru yürüdü. Bir yandan çevresine göz gezdiriyor, diğer yandan da dikkat çekmemeye çalışıyordu. Gerçi bir aydır dikkat edenler için bayağı bi göze batmış, birşey aradığını belli etmiş olmalıydı ama yine de dikkat etmeye çalışıyordu işte. O da ne yapacağını şaşırmıştı artık! Bir amaan neyse ne! zikri çekti ve aranmaya devam ederek yürüdü. Tam mühendisliğe yaklamışmıştı ki daha önce aklına gelmeyen o detayı farketti. Eğitim ve edebiyat fakültesi kampüsün tam merkezindeydi. Ve öğrencilerin sıklıkla uğradığı mekanlar da bu merkezi çevreliyordu. İşte o mekanlardan ilk sırada yer alanıyla, yani kampüsün en işlek noktalarından biriyle karşılaştı ve bir anda durdu. O anki şaşkınlıkla ve oldukça da yüksek bir sesle:
-Evet yaa, tabii!... Benim aklıma daha önce niye gelmedi dedi. Çevresindeki üç beş kişi Oğuz'a dönüp ne diyor bu deli der gibi baktı. Hemen yakınında duran iki kişi de kahkahalarla gülmeye başladı. Ee haklılardı tabi. Kim olsa aynı tepkiyi verirdi. Koştu o mekana, yani kütüphaneye, ulaştı. Ahu gözlüyle karşılaşmasına vesile olan ve o malum gün unuttuğu kimlik kartını okutup içeri atıldı. Hızla bütün bölümlere girip bütün sıraları kolaçan ediyor, bulamayınca diğer bölümlere geçiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şaşkın DJ
General FictionDünya küçüktü... Hayallerimizi, umutlarımızı sığdırabileceğimizden çok daha küçük... Bu yetmezmiş gibi bir de, ömürler uzundu... Çok da lazımmış gibi yaşıyor ,yaşadıkça yoruluyor ve kainatın rutin karmaşasında sürükleniyorduk. Ben de bu düzenin bir...