Merhaba,
Arkadan gelen duygusal bir Türk sanat müziği ile yazıyorum... Okuduğum kitapta çok mükemmel satılar gördüm, sonra dedim ben bir bölüm yazayım. Şimdi de buradayım. Normalde yazmayacaktım bilirsiniz bir iki bölüm paylaşıp firar etmek huylarım arasındadır. Epeydir düşünüyordum ne yazsam diye denk geldim çok iyi oldu çok güzel oldu. Yoksa saçma sapan şeyler yazmayı düşünüyordum buralara. Beyninizi akıtabilirdim...
Bu sitede açık ara farkla en çok tepki alan yazar olduğumu düşünüyorum. Her gün kitaplarımı okuyan on kişiden altı tanesi bana hakaret ediyor, üç tanesi yazdıklarımı doğru buluyor, bir kişi okuduğunu anlamadı. Yabancılarda da her gün benim gibi hakaret okuyan yazarlar var mıdır bilmiyorum. Üç yıla yakın zamandır bu sitedeyim ve çok ciddiyim hiçbir yazarın profilinde bu kadar görüş ayrılıkları yok. Sanki meclisteyiz de Türkiye'nin mühim sorunları tartışılıyor, bana karşıt görüş yazanlar öyle bir hırsla yazıyor ki... Yani arkadaşlar burada benim her türlü düşünceyi dinlediğimi ve bana cephe almış olsun veya olmasın herkesin zikrettiğine saygı duyduğumu biliyorsunuz. Ben size saygı duyarken sizdeki bu ne? Ha bir de çok umurummuş gibi oraya uzun uzun laf sokmuşlar, yazık kalan son zeka kırıntılarını da buna harcamışlar. Ne bileyim ya, burada çok güzel düşüncesini beyan etmeyi bilen var. İnsanı öyle bağlıyorlar ki kendilerine. Bir bakıyorsun diğerlerine, sanki Google'a laf sokma yöntemleri yazmışlar da oradan benim profilime yazıyorlar gibi...
Ben alışkınım, düşünce özgürlüğünün varlığına inandığımdan insanlar istedikleri kadar konuşsun ben yine yazıyorum. Ama yazamayan var. Hani içinizi dökmek istersiniz, kimseye anlatamadığınızdan çareyi yazmakta bulursunuz ama birisi okur korkusuyla yarım yamalak yazarsınız ya işte aynen böyle. Ne güzel anlattım breh.
Bölümü yazmama vesile olan kitapta okuduğum satırları sizinle de paylaşmak istiyorum:
Aklımdan geçenleri yazmaya cesaret edemiyorum. Alışılmış kalıplar içinde bocalıyorum. Kalıbım yok benim: biçimsiz bir şeyim ben. Eriyip dağılıyorum yazarken. Olmuyor. Bana uzak gelen yaşantıları düzmece bir biçimde anlatmaya çabalıyorum. İçinden geldiği gibi yazsan, içinden geldiği gibi anlatsan Selimim. Olmaz. Deli derler adama sonra. Hemen damgayı yapıştırırlar. Daha kötüsü, hiç bir şey demezler. Ya da, bütün çıkardığın gürültünün sonunda bunu mu yazacaktın derler; ayrıca içim o kadar karışmış ki sahtelikleri ayıklayıp temizleyemiyorum. Bütün suç, savaş yıllarında yediğimiz kara ekmeğin. Bizi iyi beslemediler. Sonra da yağlı yemekler verdiler. Beynim yağ bağlamış olacak. Büyük ve güzel şeylerin çıkmasına izin vermiyor. Korkuyoruz. Düşünmekten ve sevmekten korkuyoruz. İnsan olmaktan korkuyoruz. İnsan yerine bir yığın kuklalar yaratıyoruz.
Oğuz Atay – Tutunamayanlar (452/453)
Y.N/ Yazar notu yok.
Paradoks yaptım, çılgınlık benim işim.