Tanışma

375 14 6
                                    

Multimedya:Ecevit

Ihlamur sokakta tatlı bir yaz günü telaşı yavaş yavaş baş gösteriyordu. Melahat Hanım kapının önüne çöpünü çıkarırken, Remzi Bey fötr şapkasını hafiften düzeltip işe gidiyordu,Zeliha Teyze gazete kağıtlarını buruşturup camını silerken,mahallemizin tonton ama bir o kadar da dedikoducu teyzesi Münevver Teyze balkonunda oturmuş çekirdek çitliyordu. Güne çoktan merhaba demişti mahallemiz. Ben ise sevgili ablalarım tarafından zalimce uyandırılmıştım.
"Austin Butler akşama yemeğe geliyormuş!"
"Ne,ne zaman?"diye fırladım yataktan.ikisi birden kahkahalara boğuldular.
"Safım yaa,inandı yine!"diyip yanağımdan makas aldı Feride ablam.Yine demekte haklıydı çünkü ben bir çok sabah aynı şakayla uyandırılmaktaydım ve her seferinde de kanıyordum.En zaafım olan noktayı buldukları için kullanıyorlardı.
"Cebren ve hileyle sıcacık yatağımdan kaldırmanızın sebebi nedir acaba?"diye sordum çatık kaşlarımla.Fahriye ablam atıldı:
"Babam işe gidiyor yetişmen lazım!"
"Saat kaç ki?"diye alık alık kolumdaki Atatürk imzalı saatime bakıyordum ki saatin 09:50 olduğunu gördüm. Babam her sabah evden 10:00'da çıkardı yani hazırlanmak için çok az vaktim vardı.
"Eyvahhhh,geç kaldım! Çekilin çekilin!!"deyip ablalarımı itikledim ve koşaradım merdivenlerden aşağıya indim.
"Günaydın kuzum!"deyip zeytin tabağını kahvaltı masasına yerleştirdi annem.
"Günaydın Gülten Sultan!"deyip annemin yanağına sulu bir öpücük bıraktım.Hızla sofraya oturup salatalık dilimlerini ağzıma sıkıştırıyordum ki annem
"Yavaş ye deli kız,boğulacaksın!"dedi.Zar zor onları yutup domates dilimlerini sıkıştırmaya devam ettim.
"Anne babam nerede?"dedim dolu olan ağzımla.
"Gazete almaya çıktı gelir birazdan!"saatime baktım,09:55
"Çıktım ben!"diye fırladım masadan ve hemen odama koştum. Odama derken odamıza maalasef ablamlarla aynı odada kalıyordum.
Gardırobumu açıp beyaz bir tişört ve bahçıvan kot tulumumu çıkardım. Hızla üzerime geçirdim ve saçlarımı tarayıp at kuyruğu yaptım.Babamın aldığı inci küpeleri de kulağıma taktığımda tamamdım.Ablalarıma dönerek
"Nasıl olmuşum?"dediğimde Feride ablam sabahtan beri sürmeye çalıştığı ojeyi bırakarak beni baştan aşağı süzdü.
"Imm,erkek gibi!"Suratımı astım.
"Sen farklı bir şey de bari!"diyip sitemle Fahriye ablama döndüm.
"Kız gibi değil!"dedi burun kıvırarak.Vayy be ne kadar mualefet bir kız!
"Püff ne anlarsınız siz!"dedim ve kapıyı çarparak aşağıya indim.
"Görüşürüz Gülten Hanımmm!"diye kapının önünde beyaz spor ayakkabılarımı giyip koşmaya başladım.

Ben Asi,Asi Yeşil. Altı kişilik çekirdek ailemizin tekne kazıntısıyım.Üç ablam,aslan babam bir de melek gibi bir annem var. Ablalarım (büyükten küçüğe doğru)Fikriye,Fahriye, Feride... kafiyeli üç isim. Isimlerini anneme borçlular benim adımı ise babam koymuş bu da demek oluyor ki ben babamın kızıyım.

Hızla ototamircimize vardığımda babam saatine baktı.
"10:10 Asi geç kaldın!"mahçup mahçup başımı önüme eydim.
"Özür dilerim babacığım..."dedim kısık sesle.
"Iki oldu Asi,üçüncüde kovulursun ona göre!"
"Peki babacığım..." Babam pamuk gibi adamdır iş yeri hariç. Kızı olduğumu bile unutur çalışırken.
Hayri Amca'nın yanında bittim hemen.
"Kolay gelsin Asker!"Hayri Amca elindeki ingiliz anahtarını bir köşeye fırlatıp asker selamı verdi.
"15.alay,5.bölük emredin komutanım!" ikimiz de kahkahalarla gülmeye başladık.
Hayri amcayla dostluğumuz bayağı eskiye dayanırdı. Eskiden de bu kadar samimiydik değişen tek şey saçlarına düşen kırlardı.Baba kız gibiydik her daim,babamlaysa aralarında nedeni belli olmaya ufak çaplı bir soğukluk vardı. Bu durumun babamın iş ciddiyetinden olduğunu düşünürdüm hep yoksa Hayri Amca sevilmeyecek adam değildi.
"Asi, bir bebek geldi az önce görsen taş taş!" Ecevit'in sesiyle gülüşmemiz kesildi. Ecevit, Fahri Amca'nın oğlu ve benim de yakın arkadaşımdı.
"Markası neydi?"Ecevit yağlı ellerini bir beze silerken cevapladı sorumu.
"Siyah bir Volvo!"
"Bakalım hadi!"deyip Ecevit'in boynuna atladım. Hızla arbanın yanına gittik. Gıcır gıcırdı
Sahibi epey iyi kullanmışa benziyordu,tertemizdi.
"Off bee yesinler seni!"deyip bir öpücük koydum dikiz aynasına.Ecevit güldü bu halime.
"Yavşamayalım yalnız!"dedi alayla.
"Sen nesin yaa!"dedim hayranlıkla ve elimi usulca,incitmekten korkarcasına sürttüm plakaya.
"Ahh,ahh..."diye iç geçirdi Ecevit."Sen bir de sahibini görsen..."Yine Ecevit ve yine onun şıpsevdi kalbi...
"Sarışın dalgalı uzun saçları,masmavi deniz gözleri vardı yaa..."dedi bir noktadan gözlerini ayırmayıp aval aval sırıtarak.
"Abartma Ecevit!"diye dürttüm onu. Bir süre sonra kendine gelerek silkindi.
"Ee nesi varmış yavrunun?"dedim kaputa iki kez vurarak.
"Tekerlekleri değiştirilecekmiş o kadar."deyip omuz silkti.Seri hareketlerle tekerlekleri değiştirdim. Ecevit de yanımdaki Toyotanın çizilmiş yerlerini kapatmaya çalışıyordu.
Ikimizin de işi bittiğinde yere oturup muhabbet etmeye başladık. Ecevit bana Volvonun sahibinden bahsederken ben babamı seyrediyordum. Mavi gözleriyle elindeki gazeteyi takip ederken hafiften beyazlamış saçlarının rüzgarda savrulmasına mani olamıyordu. Çatık kaşlarıyla oldukça ciddi duruyordu. Ciddiliği de onu daha bir karizmatik yapıyordu. Görünüşüyle bile hayranlık duyulan bir adamdı babam. Karakteriyse görünüşüyle kimi zaman bire bir örtüşüyor kimi zaman da büyük bir tezatlık uyandırıyordu.Gözleri saatine kaydı aniden ve bana döndü.
"Saat 11:00 Asi!"dedi. Bunun manası manifaturacımıza git ve ameleliğine orada devam et demekti.
"Gittim babam!"deyip koşmaya başladım.Arkamdan bağırdı Ecevit
"Dikkat et!"duymazdan gelip hızla dükkana vardım. Yanımızdaki fırının sahibi Hasan Amca dükkanın önüne tabure çekip oturmuş simit yiyiyordu. Beni görünce gülümsedi.
"Simit yer misin Asi?"
"Valla süper olur Hasan Amca!"deyip dükanımızdan bir tabure çıkarıp Hasan Amcanın yanına oturdum. Yiğit bana bir simit uzattı.
"Afiyet olsun!"deyip gülümsedi. Başımı sallayıp simidi ağzıma tıkıştırmaya başladım.
Yiğit, Hasan Amcanın en küçük oğluydu. Yiğit ve Ecevit çocukluktan beri yakın arkadaşlarımdı. Babamın yakın arkadaşlarının hep oğulları olduğundan erkeklerin arasında büyümüştüm ve çıtkırıldımlık denen kızlara özgü olaydan nasibimi alamamıştım. Peki bu durumdan mutsuz muydum?Kesinlikle hayır. Sadece annem ve ablalarım haklı olarak şikayet edip dururlardı. Biz Hasan Amcayla muhabbete dalmışken alt katımızda oturan Sevim Teyze ve küçük oğlu dükkana girdiler.
"Asi kızım şu Osman'ın ayağına göre bir ayakkabı göster hele!"
"Hemen teyzem!"deyip lacivert,siyah ve kırmızı ayakkabı getirdim.
"Lacivert!"diye bağırdı Osman sevinçle. Onun bu haline gülümsememek elde değildi.
"Peki lacivert olsun o zaman,ne kadar?"dedi Sevim Teyze.
"65 lira ama size 55 lira olur!"dedim.
"Sağolasın kızım!"deyip parayı uzattı.
"Güle güle kullansın!"dedim en içten tebessümlerimi yollayarak. Sonra da Hasan Amca'nın yanına oturup simidimi yemeye devam ettim. Birden telefon çaldı.
"Efendim annem!"dedim.
"Asi yoğurt bitmiş evde alırsın gelirken!"
"Tamam annem!"deyip kapattım telefonu. Hasan Amcayla devam ettik konuşmaya
"Ee ne oldu Eşkıya'da?"dedi merakla.
"Valla Hasan Amca, Ilyas'ı vurdular sınaypırla üç kere!"dedim heyecanla. O sahnede hıçkıra hıçkıra ağlamıştım.
"Yapma be kızım en delikanlı çocuk da oydu!"dedi hayıflanarak. Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz en sevdiğimiz diziydi ve mevzu o olunca akan sular dururdu.
Babam gözüktü yokuşun başında.
"Asi!"diye bağırdı. Ayağa fırladım hemen.
"Buyur babacığım!"
"Saat 12:00!" Eve doğru koşmaya  başladım hemen. Arkamdan bağırdı Hasan Amca
"Yoğurt almayı unutma!" Ahh! Lanet olsun! Yakınlardaki bir markete attım kendimi hemen. Ben yoğurtları bulmaya çalışırken yanımdaki anne kızın konuşmasına kulak misafiri oldum.
"Danino!"diye bağırdı küçük kız. Annesi fiyatına baktı önce,giysileri eskimişti biraz maddi durumlarının iyi olmadığı aşikardı.
"Bizim buna gücümüz yetmez kızım."deyip kızını o reondan uzaklaştırdı. Hemen bir yoğurt bir de danino aldım ve kasaya ulaştım. Paralarını ödedikten sonra kıza yaklaşıp daninoyu uzattım. Afalladı birden ve alıp almamakta tereddütte kaldı.
"Al,senin için!"deyip gülümsedim. Bu sefer hızla kaptı elimden. Annesi görmeden hızla eve doğru koşmaya başladım.

"Dolma dehşet olmuş anam!"deyip dolmaları ağzıma tıkıştırıyordum. Fahriye ve Feride ablam bana şaşkın şaşkın bakarken onları aldırmayıp yemeye devam ettim. Kibarlık budalaları! Bir insan dolmayı nasıl bıçakla yer ki? Akla aykırı bir kere!
Öğle yemeğimi de yedikten sonra çalışma odama gidip kapıyı kapattım.Burası kafamı dinleyebildiğim tek yerdi. Babamla ortaklaşa kullanırdık. Iki krem rengi koltuk ve sayısız kitaptan başka gereksiz bir cisim yoktu. Bana ait krem rengi berjeri iyice cama yaklaştırıp dışarsını izlemeye koyuldum. Penceremize doğru uzanan akasya ağaçları içimdeki tarifsiz mutluluğun sebebiydi.Yavaştan yağmur çiselemeye başladı ıhlamur sokakta... Buraya ıhlamur sokak denmesinin nedeni de bundandır;Etrafta bir tek bile ıhlamur ağacı olmamasına rağmen yağmur yağdığında ıhlamur kokar bizim mahalle...
O ıhlamur kokusu da toprak kokusuna karışınca ortaya dünyanın en pahalı parfümlerini kıskandıracak muazzam bir koku çıkar... Yağmur giderek şiddetlenir ama bu ,oyun oynayan çocukları vazgeçirmez yine de. Dünya umurlarında değilmişçesine kaptırılar kendilerini. Biz ise ev,iş derken günün tüm lezzetini kaçırırız. Yaşamanın tadına varamadan da ölüm çalar kapıyı ansızın. Farketmeden ve farkettirmeden...
Bu yüzden de anın tadını çıkarmaya çalışırım her zaman. Ne yapıyorsam bir an önce bitirip başka bir işe koyulurum ya da sevdiklerime vakit ayırırım.
   Kulağımı pencereye dayayıp gözlerimi yumdum. Yağmur halen yağmaya devam ediyordu sokağımıza. Insanların kalplerini yıkayarak ve ardında çamur birikintileri bırakarak...

AsiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin