"Nerdesin kız sen? Her yerde seni aradık bulamadık deliye döndüm." Annemi yana doğru ittirip içeri girdim ve direkt olarak kendi odama çıkmak için merdivenlere ilerledim. Aşşağıdan annem ve babamın kavga sesi geliyordu ama şu an onları takıcak kadar...
Başımın ağrısı yüzünden şu yatakdan hiç kalkasım yok. Neden ağrıyor ondan da bir haber değilim. Harbi. Neden ağrıyor? Kabus mu görmüştüm? Bence evet. Çünkü dün olanlar tam bir kabus gibi geliyordu. Gözlerim kapalıyken ölme gibi bir şansımız varmıydı acaba. Şu anda bana çok lazım.
Gözlerimi araladım yavaşca. Yıldızlı tavanımı gördüm etraf hafif karanlıkdı. Kaç saattir uyuyordum? Elimi başıma götürüp ayağa kalktım. Görebildiğim kadarıyla etraf darma dağandı. Bu demek oluyordu ki Mardin olayı gerçekti. Odamdaki banyoya doğru yürümeye başladım bazen Ayağım birşeylere takılıp tökezliyordum. Başım çatlıyordu. Lavobanın önüne geldiğimde ellerimi lavobanın fanyansına dayadım ve aynada kendime baktım. Gözlerimin altı morarmış, içleri ise kıpkırmızı bir vaziyetdeydi. Saçlarım birbirine girmiş. Şu aynadaki kız ben miydim? Galiba evet.
Musluğa doğru eğilip yüzüme bir kaç kere su vurdum ve havluyla yüzümü kuruladım. Elime tarağımı alıp saçlarımı binbir zahmetle taradıktan sonra at kuyruğu şeklinde bağladım. Hiç halim yoktu. En son ne olmuştu. Sinir krizi gibi bir şey geçirmiştim fakat ondan sonrası yoktu. Bunları düşünmek dahi istemiyordum. Kendi odamdan çıkıp aşşağıya indim. Herkes koltuklarda oturuyordu. Benim geldiğimi fark ettiklerinde hepsinin kafası bana döndü. Hiçbir şey demeyip Atakan'ın yanına geçtim. Hasret dakikasında yanıma gelip oturdu. Defnede dizlerimin dibine gelip çömeldi ve ellerini dizlerime koydu. Ben şimdi bunları nasıl bıraka bilirdim ki?
"İyiyim. Ölüyormuşum gibi bakmayın." Yüzüme taktığım yalancı gülümsemeyle söyleme gereği duydum. Sanki ben ölüceğimde elveda demeye gelmişler gibiydiler. Hepsi birden bana sarılınca bende kollarımı onlara sarmaya çalıştım. Kardeşlerimi seviyordum. Onlardan nasıl ayrılacağımı bilmiyordum sadece. Onlar benden ayrıldığında babamın sesini duydum.
"Saat sekize uçak biletlerimiz. Hazırlan. İki saatimiz var sadece." Başımla onaylayıp ayağa kalktım. Çocukluğumun geçtiği bu evden ayrılıyordum demekki. Bir gün illaki geri gelicek ve İstanbulda kendime yeni hayat kuracaktım. Bunu aklımın bir köşesine kazıdım.
Odama çıkıp bavullardan birini açtım ve içinden krem renginde büstiyer ve toz pembe eteğimi çıkarttım. Eteğin bel bölümünde krem renginde kemeri vardı. Krem renginde bilekden bağlamalı topuklularımı giydim. Topukları şeffafdı ve bu benim gerçekten çok hoşuma gidiyordu. Krem rengi kenarları yuvarlak zımbalı el çantamı elime alıp içine telefon gibi gerekli eşyaları tıkıştırıp kenara koydum.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Bavuluma eski giydiklerini tıkıştırıp fermuarını kapatdım ve yerden kaldırdım. Babamın adamları getirecekti nasıl olsa eşyaları diye bavul ve kutuları orada bıraktım ve elime cüzdanımı alıp odadan çıktım. Topuklularımın bıraktığı tok sesten nefret ederken bir daha bakıyordum etrafıma. Birdaha geri gelmiyecekmişim gibi. Telefonumdan yükselen sesle cüzdandan çıkartırken bir yandan alt kata iniyordum. Şifremi açıp gelen mesaja baktım. Bilinmeyen numaradan mı?