Geçen saatlerin pek anlamı yoktu.
Açlıktan guruldayan midesi biraz daha bekleyebilirdi.
O, yan odada konuşulanlara odaklanmış, dışarda kıyametler kopsa haberi olmayacak bir psikolojideydi. Küfretseniz bile duymazdı, o derece odaklanmıştı!
Getirildikleri yer izbe bir binanın bodrum katıydı. Karşılıklı odalara yerleştirilmişlerdi. Akustiği de baya iyi olan odaların sesi içlerinde tutmak gibi bir derdi olmadığı için karşı odada uçan sineğe bu odada yer tespiti yapmak mümkündü. Henüz kendisine fiziksel bir şiddet uygulanmamışken karşı tarafta baya hararetli bir sorgu olduğu su götürmez bir gerçekti.
Onları buraya getiren adamlar, nasıl olsa sağ kurtulamayacaksınız diyerek bayıltma zahmetine bile girmedikleri için nerde olduklarını ve ne kadar süredir burda olduklarını biliyorlardı. Ama bu bilgi hiçbir işlerine yaramıyordu. Çünkü oturdukları sandalye hiçbir şekilde hareket etmemekle birlikte o sandalyeye sardıkları zincirlere müdahale edilemesin diye elleri kalın, deri eldivenler içindeydi. Deri eldivenin tüm parmakları birbirine dikili olduğu için herhangi bir şeyi kavrayabilmek gibi bir ihtimalleri yoktu.En azından durum Meral'in tarafında böyleydi. Ve tabi ki bir ajan her türlü koşuldan kurtulabilirdi ama bu biraz zaman alabilirdi. Hem Nisa'nın onları buraya hengi amaçla yolladığını da bilmiyorlardı. En azından ortada nelerin döndüğünü anlamaları için biraz daha burada vakit geçirmeleri gerekiyordu.
Yan tarafta bir kadın sesi çıldırmanın eşiğindeymişçesine bağırmaya başladığında ister istemez kahkaha attı Meral. Semih yine yaptı yapacağını, diye düşünürken bulunduğu odaya giren adamla neşesi bedenini terk etti.
"Hoşuna mı gitti" diye sorarken adam Meral de onu tepeden tırnağa süzdü.
1,95 boy, yaklaşık 110 kilo, atletik yapı, yüzüksüz, kalın ve uzun parmaklar, köşeli çene, kalın dudaklar, dar ve kalkık burun, mavi gözler, kadınlara haksızlık olduğu konusunda dava açılsa dünyanın tazminatını alabilecek kadar sık ve uzun kirpikler, sağ kaşın uç köşesinde darı büyüklüğünde bir ben, onun da hemen üstünde üç santim uzunluğunda yatay bir yara izi, kumral ve gür saçlar...
Aklına kazıdıkları arasında bir adamı fişleyecek çok az şey vardı. Ama adamın karakteristik yüzü unutulacak gibi değildi. Havaalanında kendilerini büyük bir misafirperverlikle karşılayan ajanlardan biri şu anda Meral'in karşısında dikiliyordu ve bu Meral için çok da bir şey ifade etmiyordu. Adamın;
"Dilini mi yuttun?" sorusunu küçüklüğünden bir yerlerden hatırladı Meral. İlk okuldaki haşarılıklarının hesabı sorulduğunda çıtını çıkarmazdı Meral. Ve dilini mi yuttun diye soran öğretmenini sadece ve sadece 'telaşlandırmamak için' dil uzatarak yutmadığını belli ederdi. Şimdi yine aynı dürtü gün yüzüne çıkınca kendini dizginlemek için baya çaba sarf etmesi gerekti. Çünkü küçüklüğünden hatırladığı kadarıyla bu pek de iyi sonuçlara yol açmıyordu.Ve şimdi Meral'in uslu çocuğu oynaması gerekiyordu.
Semih ne kadar kaypak ve çenesi düşükse, Meral de o kadar kapalı kutuydu. Gördüğü hiçbir işkence karşısında 'Ah!' bile dememeye ant içen genç kız ajanlık hayatı boyunca bu andını çiğnetecek kadar ağır işkencelere maruz kalmamıştı.
"Erkekseniz açın lan ellerimi!" diye bağıran Semih, Meral kadar şanslı olmamakla beraber öyle Türkan Şoray kuralları yoktu. Gerekirse münasibini yırtana kadar bağırır, ama bunu acı çektiğini belli etmek için değil, onu yıkamayacaklarını anlatmak için yapardı. Ve şimdiye kadar hiç yıkılmamıştı.
O bağırış, çağırışın arasında bile kafasının içinde bir erkek sesi yankılandığında önce biraz yolu şaşırsa da sonunda düşen jetonunun sayesinde kulaklıklarını hatırladı. Biraz daha o sese dikkat kesildiğinde beynine Nisa'nın yalakası olarak kodladığı Levent'in sesini hatırladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LİYEZON OPERASYONLARI - ATEŞ HATTI SERİSİ 2
AcciónMİT'e bağlı olarak onlarca görevi hakkıyla yerine getirebilmiş iki bıçkın ajan... Deli yürekleriyle omuz omuza ateş ederken aşık oldular ve bir bastıbacak sağolsun kendilerini ajanlığın sürünme noktasında buldular. Şimdi mi? Dedik ya! Sürünüyorlar...