Gözlerimi açmaya çalıssamda sarılı olan sargı buna müsade etmiyordu. Başımdaki tarifsiz ağrının acısı tüm bedenimi sarmıştı. Soğuk havanın etkisiyle ürpermiştim vede ortamın rutubet kokusu genzimi yakmaya başlamıştı. Nefes almaya çalıştıkça keskin kokuyuda ciğerlerime dolduruyordum. Tam nerede olduğumu kavramaya çalıştığım esnada yine o eli boyun boşluğumda hissediyordum. Bu... tam anlamıyla çok ürkütücü bir durumdu. Sargının altından belli belirsiz görebildiğim tek şey yaratığın yavaş adımlarla etrafımda dönüp beni izlemesiydi. Farklı olan tek şey bu sefer boğmak yerine soğuk, pençeyi anımsatan ellerini boynumdan belime doğru yavaşça gezdiriyordu. Tam bel boşluğuma geldiği sırada eliyle belime şekiller çiziyordu sanki. Ne olduğunu anlamaya çalışsamda artık bedenim ve psikolojim daha fazla sakin kalamayarak korkudan titremeye ve soğuk terler akıtmaya başladı. Hareket etmeye çalışsam da olmuyordu çünkü ellerim tavandan sarkıtılan zincirlere bağlanmış, ayak parmak uçlarımda yeri süpürüyordu. Çığlık atmak için ağzımı aralamaya çalışsam da sesim çıkmıyordu. Ağzım bağırmak için açılsa da ses ortamda yayılmıyordu. Anlaşıldığı üzere bu sefer bitmiştim. Denildiği gibi ölümün soğuk nefesini ensemde hissediyordum. Çaresiz bir biçimde acı sonumu beklerken sarsılmaya başladım.
Biri yada bir şey kolumdan tutmuş beni sarsıyordu. Gözlerimi yavaş yavaş aralamaya çalışsam da başımın keskin ağrısını hala hissedebiliyordum. Giderek kendime geliyor lambanın loş ışığı göz kapaklarımdan içeriye süzülüyordu. Görüş alanım gittikçe genişliyor ve nerede olduğumu kavramaya başlıyordum. Az önce zincirli karanlık zindandan ziyade kendi salonumuzda L koltuğun üzerinde uzanmış bir şekilde sabit duruyordum. Ben etrafı anlamsız bakışlarla süzerken görüş açıma Bennet girdi. Yüzündeki endişe ela gözlerinden okunabiliyordu. Hiç durmadan bana sorular yöneltiyor, iyi olup olmadığımı öğrenmeye çalışıyordu. Bilincim ve dengem yerine oturdukça telaşla uzandığım yerden ayağa fırlayarak yaşadıklarıma anlam vermeye çalışıyordum. Boş gözlerle salonu inceliyordum. Nasıl olmuştu? Ben zindan gibi yerden kurtulup nasıl evime gelebilmiştim. Neler yaşıyordum böyle. Bu bu mümkün olabilir miydi ? Arkamı döndüğümde Bennet bir hışımla karşıma geçip iki eliyle kollarımı kavrayıp gözlerini gözlerime sabitledi.
Korkulu bir tonda "Ashle.. Ashleey neyin var? İyi misin bitanem?" Yaşadıklarımın etkisiyle Bennet'ın söylediklerini kavramaya çalışıyor ve kurumuş dudaklarımı aralamaya çalışıyordum. " Be.. Ben buraya nasıl geldim Bennet.. Ve sen nasılsın en son senin çığlığı duydum Bennet" Bennet hala şaşkın ve donuk gözlerle bakıyordu." Ben su almak için odamdan çıkacağım sırada kapıyı araladığımda, yerde hareketsiz yatıyordun ve odandan bu yana kanlı ayak izlerini gördüm. Çok.. çok korktum ashleey sana bir şey olduğunu sandım."
"Bennet neden çığlık attın? " Soru soran gözlerle " Ben uyuyordum Ashleey ne çığlığı?" dedi.
"Çığlık attığına eminim Bennet. "
"Bende uyuduğuma eminim Ashleey." Peki benim duyduğum ses kimindi, ben kimin çığlığına koşmuştum, nasıl olurdu da düştüğüm yerden biranda zindanda uyanmıştım.. Evet ya zindan!
Bennet'ın kolları arasından kurtulup üst katta ki odama doğru koşmaya başladım. Hızlı hızlı merdivenleri çıkıp odamın kapısını açarak içeriye girdim, kirli beyaz tişörtümü yukarı doğru sıvayıp yatağımın yanındaki komodinin üstünden küçük el aynamı alıp belime doğru tutarak yaratığın çizdiği şekli görmeye çalışıyordum ama tabi olmayan şeyi görmem mümkün değildi. Hissettiklerimin hiçbir yansımasını bedenimde göremiyordum. Gördüklerim, hissettiklerim bir hiçten mi ibaretti yada gördüğüm kabusların etkisinde kalan beynim bana korkunç halüsinasyonlar mı yaşatıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİSEPNİ
Mystery / Thriller" Disepni Sendromundaki kişi her gece gördüğü şiddetli kabuslar nedeniyle gerçeklik kavramını yitirir ve artık kabuslarını günlük hayatının bir parçası olarak algılamaya başlar. Buda gördüğü kabusları gerçekmiş gibi hissetmesine neden olur. " yazıyo...