Merhaba arkadaşlar yazı yazmayı seven biri olarak hikayemle karşınızdayım. Bu wattpad deki ilk hikayem , okuma sayısı ve vote sayısı arttıkça yayınlayacağım. Zaman ayırıp okuyan herkese çok teşekkür ediyorum. İyi okumalar.
Telefonumun sinir bozucu zil sesiyle uyandım. Beynim nerede olduğumu ve neden belimin inanılmaz derecede ağrıdığını yavaş yavaş idrak ediyordu. Salondaydım ve kanepede, televizyon karşısında uyuyakalmıştım.
Yine.
Üşengeç biri olduğumdan kalkıp telefonu almaktansa bir jimnastikçinin bile zor yapabileceği şekilde esneyerek yerdeki telefonu kavradım. Şu lanet olası zil sesini değiştirmeliydim. Gözlerimi kısarak telefon ekranına baktım.
Ve o anki sinir katsayım on katına çıkmıştı. Saat sekizdi ve Jessica arıyordu. En yakın arkadaşım olarak tabir ettiğim ve zaman kavramı olmayan insan. Yeşil butona basıp telefonu kulağıma götürdüm.
"Hey Claire, Günaydın! Uyanmış olduğunu ve beni azarlamayacağını umuyorum."
Uyanmış olduğumu mu? Saat daha sekiz! Kaçta uyanıyor bu kız? Beşte mi?
"Hayır Jessica. Uyanmamıştım ve evet beni oyalayıp uykumu kaçırırsan seni
azarlayacağım. Umarım söyleyecek önemli bir şeyin vardır."Gözlerim hala açık durmakta direniyordu.
"Ya evet, şey aslında önemli bir şey. Bunu sana ben söylemek istemezdim. Ama Claire, şey...ımm... Joseph ve ailesi bir hafta sonra Londra'ya taşınıyorlarmış. Babası burada pis işlere bulaşmış. Yani bir nevi kaçmaları gerekiyor. "
Bu biraz ani ve ağır olmuştu. Gözlerimi kırpıştırdım. Şimdi açıkça söylemeliydim ki ben üç senedir onunla konuşmaya bile cesaret edemezken, kendimi buna hazır hissetmek için yıllarca beklerken bu da nereden çıkmıştı? Benim hayattaki şansımla alakalı bir şey olsa gerek.
Ses tonuma gerginliğimi yansıtmamaya çalışarak
"Olabilir. Herkesin sorunları olabilir. Herkes taşınabilir. Bu gayet doğal bir şey. Fakat babası için üzüldüm. Eminim isteyerek yapmamıştır." dedim.
Eminim ki Jessica benden beklediği cevabı alamamıştı. Klasik ergenler gibi bağırıp çağırmamı falan bekliyordu herhalde. Ama bunu yapmayacaktım. En azından onunla konuşurken. Çünkü zayıf görünmekten ve insan içinde ağlamaktan hoşlanmıyordum. Bunun getirdiği şeylerden biri de duyguları gizlemek. Karşınızdaki en yakın arkadaşınız olsa bile.
"Nasıl yani, hepsi bu mu? " Ağlamamak için kendimi zor tutarak "Evet hepsi bu. Ve izin verirsen uyuyacağım. Yarın okulda görüşürüz." deyip, cevap beklemeden telefonu kapattım.
Kafamı yastığa gömdüm ve donuk bakışlarımla beraber gözlerimi tavana diktim. Kafamdan milyonlarca düşünce geçiyordu. Nereden çıkmıştı bu? Ben onca sene beklerken. Üzerimdeki ince pikeyi ayaklarımla koltuğun ucuna iterken esnedim. Jess'e karşı da biraz kaba konuştuğum için de vicdan azabı çekiyordum. Onun bir suçu yoktu. Bütün uykum kaçmıştı bile.
Terliklerimi ayağıma geçirirken az kalsın düşüyordum. Evet uykum yoktu ama hala sersem gibiydim. Tam karşımda duran fakat varlığını bile unuttuğum televizyon hala çalışıyordu. Kumandaya uzandım ve televizyonu kapattım. Üst kata çıkıp banyoda ılık bir duş alırken tüm bu olanları düşündüm. Saçmalık.
Kendimi sıradan okulun popüler çocuğuna aşık olmuş sürtük ama basit kızlardan biri gibi hissediyordum. Belki de onlardan biriydim. Yo hayır. Kesinlikle onlardan biri değildim. En azından sürtük değildim. Şu ana kadar bir sevgilim bile olmamıştı. Sevgili olmak için bana gelen tüm erkekleri reddetmiştim. Belki de doğru kişiyi aradığım içindir. Evet tek istediğim şey buydu. Doğru kişiye aşık olmak. Doğru kişiyle, doğru zamanda, doğru yerde. Ama eminim ki okulda olabilecek en yanlış kişiye kapılmıştım. En piç, en duygusuz, en sahte. Ama elimde değildi. Aşık olmak çoğu zaman insanın elinde olmadan gerçekleşir. Onu görürsün, sonra bir bakmışsın ki aşık olmuşsun.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHTE
ChickLitBir kez daha gözlerine baktım. "Böyle olmamalıydı." O sert bakışlarının arkasında ilk defa umutsuzluk gördüm. "Belki de en doğrusu bu."