-5-

149 17 6
                                    

"Seninle eğlenirken zayıf düşmeni istemem."

Bu da neydi şimdi?

Odadan çıktığından beri bu sözleri kafamın içinde yankılanıp duruyordu. Resmen dehşete düşmüştüm. Böyle bir şey olanaksızdı. Beni saçma sapan şeylere alet etmelerine izin veremezdim. En kısa zamanda buradan kurtulmam gerekiyordu. Yoksa başıma çok büyük işler açılacaktı. Yavaş yavaş anlamaya başlamıştım.

Her ne kadar şu an iştahsız olsam da deli gibi aç olduğumun ve bitkin olmamam için bir şeyler atıştırmam gerektiğinin farkındaydım. İsteksizce tepsiden birkaç parça kepekli ekmek alarak yemeye başladım. Meğer o kadar açmışım ki bu ekmek şu ana kadar yediğim en güzel şeydi sanki.

Günün yorgunluğu üstüme çöktüğü için vücudumun her hücresi uyku için yalvarıyordu.

Kendimi yataktan iterek ayağa kalktım ve dolaba doğru yürüyüp büyük ahşap dolabın kapaklarını açtım. Üzerimdeki kıyafetlerle duramazdım. Üşüyordum ve bu kıyafetlerle durmak rahatsızlık vericiydi.

Fakat dolaba baktığımda hayal kırıklığına uğradım. Buradakilerin de benim elbisemden aşağı kalır yanı yoktu. Kırmızı mini elbise, pullu mini straplez elbise ve bunlar gibi daha bir çok aşırı dekolteli gece elbisesi...

Arada birkaç tane de buruşturulmuş çorap vardı. Muhtemelen bu odada benden önce başka bir kız daha kalmıştı. Peki onu burada tutma sebepleri neydi? Ya da odasını bana verdiklerine göre şu an neredeydi? Aklıma en kötü ihtimaller gelince ürperdim.

Eğilerek dolabın diplerini
kurcalamaya başladım. Nihayet kumaşı ipekten beyaz ve temiz bir pijama takımı bulabilmiştim. Bir çırpıda üzerimdekileri çıkartarak ipek pijamayı üzerime geçirdim. Gerçekten şu durumda bile rahatlatmıştı.

Ayakkabılarımı ve elbisemi başucuma koyup tepsiyi kapının önüne bıraktıktan sonra yatağın içine girip ısınmaya çalıştım.

Ortadaki tüm belirsizlikler canımı sıkıyordu. Neden buradayım, tüm bu olanlar benim için ne ifade ediyor, ne yapmam gerekiyor... Tüm bunlar kendime sorup durduğum fakat yanıt alamadığım sorulardan yalnızca birkaçı.

Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Yorgundum. Yalnızdım. Korkum, sadece uykuda kaybolacaktı. Çünkü uyurken bir şey hissedemezsiniz. İhtiyacım olan şey de buydu. Hissizlik.

"Hayır." diye haykırdım. Beynim yavaş yavaş bulanıklaşmıştı. "Lütfen bana dokunma." Bu sefer ne kadar bağırdığımı sansam da sesim çıkmıyor, resmen boğazımda düğümleniyordu. Hissettiğim korku o denli fazlaydı ki her şeyi silik silik görüyordum. Uzun ince parmaklar çoktan boğazıma dolanmış var gücüyle sıkıyordu. Ben çırpındıkça boğazımdaki güç daha da artıyor nefes almama engel oluyordu. Artık gücüm kalmamıştı.

Yavaş yavaş ölüyordum.

Hissediyordum.

Aniden kan ter içinde yatakta doğruldum. Terden sırılsıklamdım. Ne olup bittiğini kavramaya çalışırken ellerimin titremesine engel olamıyordum.

Sadece kabustu.

Lanet olası bir kabus.

Bu böyle olmayacaktı. Kaderime boyun eğemezdim. Acilen bir plan yapıp buradan kaçmalıydım. Hatta plan yapmaya bile vaktim yoktu. Bu manyaklar her an beni öldürebilecek potansiyele sahipti.

Bu işi hemen yapmalıydım.

Beynimin gizli köşelerini kurcaladım fakat bu durumda zekice bir şey bulamadım. Filmlerdeki klasik kaçma girişimlerinden biri olacaktı.

SAHTEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin