Yıldız basmanız için bekliyor :D . Yorum yapmayı da unutmayın. İyi okumalaar :*
Yalnızlık bir sis gibi etrafımı bürümüştü. Yalnız olmaya alışıktım aslında. Çevremde çok arkadaşım olsa da düşüncelerimde ve hayallerimde yalnızlığım vardı hep. Dışarıya yansıttığımdan çok farklıydı her şey. Mutlu görünmeye çalışmak mutlu olduğum anlamına gelmezdi. Gülmek, sevindiğim anlamına gelmezdi. Sadece tüm duygularımın ve hislerimin üzerine örttüğüm bir örtüydü.
Gücümün yettiği kadar kollarımın üzerinde doğruldum ve ayağa kalktım. Bu karanlık yerdeki rutubet kokusu midemde kusma isteği uyandırıyordu. Yüzümü buruşturdum. Etrafıma bakındığımda küçük pencereden sızan
ay ışığı sayesinde odadaki şeyleri az da olsa seçebiliyordum. Ucuz, demir başlıklı tek kişilik bir yatak, kirli dikdörtgen halı, sanki her an devrilecekmiş gibi duran ahşap dolap.Hala olabildiğince açtım. Başım dönüyor ve midem bulanıyordu.
Tüm bunların olduğuna inanamıyordum.
Korkuyordum.
İlk defa bu kadar çok korkuyordum. En çok da bana ne yapacaklarından. Neden buraya getirilmiştim? Bu yaştaki bir kızı bir grup mafya bozması insan neden kaçırırdı? Benden ne istiyorlardı, ne yapmamı bekliyorlardı? Kafamda milyonlarca soru dolanırken tek bir şeye odaklanmıştım.
Korumasızlık. Şu an tam olarak korumasızdım. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Kaçamazdım, onları alt edemezdim. İç sesimin bu hiç adil değil diyen isyanlarını duyabiliyordum. Bu hayatta adil olan ne vardı ki? Hangimiz sonuna kadar mutluluğa kavuşmuştuk? Hangimiz gücünün yetmediği şeylerle sınanmadık? Hangimizin sevdiği kişiler hak etmeyen insanlar tarafından çalındı?
Gözlerimi yumup yaşların yanaklarımdan süzülmesine izin verdim.
Ben düşüncelerimde boğulurken bir anda kapı gıcırtıyla açıldı. Hızlıca kafamı kaldırıp gelenin kim olduğuna baktım. Beni gören ve bu işin içine sürükleyen çocuk.
İstemsizce geriye doğru ilerledim. Ağır adımlarla odanın içine girmeye, bana doğru yürümeye başladı.
Dişlerimin arasından tıslarcasına "Uzak dur benden" dedim. Ne klişe ama! Sanki benim dememle uzak duracak. Ama yapabileceğim bir şey yoktu, elimden ancak bu kadarı geliyordu. Keskin mavi gözleri doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. Sanki gözbebeklerimde bir şey kaybetmiş, onu arıyormuş da bir türlü bulamıyormuş gibi. Birkaç saniyelik bu bakışmadan sonra gözlerini gözlerimden ayırdı ve beni süzmeye başladı. Resmen gözlerinin tacizine uğruyordum.
Yüzümü buruşturdum.
"Defolup gitsene!"
Güldü. Tabi buna gülmek denirse. Gözleri hala sert bakıyordu.
Tekrar üzerime yürümeye başladı. Bense geri geri giderken sırtımda soğuk duvarı hissedince çaresizlik duygusuyla donakaldım. Gittikçe yaklaşıyordu. İyice dibime girdiğinde artık nefesini yüzümde hissediyordum. Doğrudan gözlerimin içine bakıyordu yine. Kafamı yana çevirdim ve gözlerimi ayırdım. İşaret parmağını kulağımın altından başlayarak daireler çizercesine boynumda gezdirdi. Kalbim resmen ağzımda atıyordu. İyice kulağıma yaklaştı ve kelimeleri bastırarak
"Bana emir veremezsin." diye fısıldadı.Gözlerimi kırpıştırıp gözyaşlarını geri göndermek için sımsıkı yumdum. Bir kez daha ağlamamalıydım. Evet onların karşısında güçsüzdüm ama en azından bunu kabullenmiş gibi görünmemeliydim.
Gözlerimi açtım ve kafamı çevirmeden gözlerimi boşluğa dikerek "Benden ne istiyorsunuz? Sizin için yapabileceğim hiçbir şey yok." dedim.
Son derece yapmacık bir kahkaha attıktan sonra gözlerini kıstı. "Sen öyle sanıyorsun. Senin yaşındaki ve tipindeki bir kız o kadar çok işimize yarayacak ki." Kahkahası ve konuşma tarzı tiksinmeme neden oldu.
Sıkıcı kolumu tuttu ve beni iyice duvara bastırdı. Canım yanmıştı. "Bırak beni" diye bağırdım suratına doğru. "Tabi uslu durursan işimize yarayacaksın. Yaramaz bir kızı kim ister? Şuracıkta kafana sıkar işini bitiririm."
Bu düşünce kanımı dondurmaya yetti.
Hiçbir arkadaşımla, ailemle, kısacası eski hayatımla vedalaşamamıştım bile. Son konuştuğum kişi Joseph olmuştu.
Ne kadar ironik bir durum.
Senelerce onunla konuşmanın hayalini kuruyorum, şimdi ise tam konuştum derken hayatım bitiyor.
"Hey sana diyorum aptal! Duyuyor musun!"
Bağırmasıyla irkilerek düşüncelerimden sıyrıldım.
" Sana yemek getireceğim. Açlıktan ölüp başımıza patlamaman için. Ama böyle dalıp gidersen ve beni dinlemezsen burda geberip gitmene izin veririm."
Hızlıca başımı salladım. Bundan sonra bir şey diyemezdim. Ölüyor veya yaşıyor olmam benim davranışlarıma göre şekillenecekti.
Gözlerime son bir bakış attıktan sonra arkasını döndü ve kapıyı çarparak çıktı. Biraz soluklanıp kendime geldikten sonra yatağın ucuna oturdum. Şu an izleyeceğim rotayı belirlemem gerekti. Kurallarına ne kadar uyacaktım? Hangi davranışlarıma dikkat edecektim? Bana yaptıracakları şey her neyse dikkatlı olmam gerekecekti. Kendimi daha fazla riske atamazdım.
Kapının altından gölgeleri görür görmez ayaklarımı topladım ve yatağın üzerinde toparlanıp sırtımı duvara yasladım. Kapı kolunu yavaşça çevirip elindeki gri tepsiyle içeri girdi. Yine doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. Bu gözler korkutuyordu beni. Kalbim yine son hızla çarpmaya başlamıştı. Yüzünü inceleme fırsatını henüz bulduğumda ilk olarak ona karşılık verip gözlerine baktım. Mavi gözlerindeki yorgunluğu şimdi fark etmiştim. Günlerdir uyumuyormuş gibiydi. Siyah saçları dağınıktı. O denli korkutucu bir havası vardı ki, sanki onu sinirlendiren herkesi gözünü kırpmadan öldürüyormuş gibi görünüyordu.
Gözlerini hala üzerimden çekmediğini fark edince hem utanmış hem de sinirlenmiştim. Başımı yana çevirdim. Tamam, şu an sürtük gibi görünüyor olabilirdim ama bu bile bana bu şekilde bakmasını gerektirmezdi. "Bakıp durmayı kes, rahatsız oluyorum!" diye bağırdığımda iki yanıma koymuş olduğum ellerimle yatağın çarşafını sıktım.
Gözlerinde beni rahatsız eden bir şey vardı. Bakmak istemiyordum. Görmek dahi istemiyordum.
Tepsiyi aniden yanıma fırlattı. Bu hareketi irkilmeme neden olmuştu. Tepsideki elma yuvarlanarak ahşap zemine düştü.
Hızlıca yanıma yaklaştı ve sağ eliyle çenemden tutarak yüzümü kendine çevirdi. Hala direnmekte ısrar ediyordum fakat eli o kadar güçlüydü ki bir işe yaramıyordu.
"Seninle ne konuştuk!" diye bağırdı. Bu cümle sorudan daha çok tehtid anlamı içeriyordu. Gözlerimi yumdum.
"Aç gözlerini!"
Açmadım.
"Sana gözlerini aç dedim!"
Göz kapaklarımı yavaş yavaş araladım ve her ne kadar istemesem de yüzüne baktım.
"Bana emir veremezsin. Sinirleniyorum. Ve emin ol sinirlenince hiç hoş bir insan olmam." Resmen tükürürcesine konuşuyordu.
"Will!"
Odanın dışından biri bağırıyordu.
"William!"
Çenemdeki eli gevşedi ve cebinden sigara paketini çıkarıp bir sigara yakarak dudaklarına götürdü.
O yarım gülüşünü yaparak alayla konuşmaya başladı. "Tabağındakileri bitir küçük kız. Seninle eğlenirken zayıf düşmeni istemem."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHTE
ChickLitBir kez daha gözlerine baktım. "Böyle olmamalıydı." O sert bakışlarının arkasında ilk defa umutsuzluk gördüm. "Belki de en doğrusu bu."