Hikayemi okuyan takip eden insanların olduğunu bilmek o kadar güzel bir şey ki. Hepinize ne kadar teşekkür etsem az. Ancak bir yolda ilerlerken ona yön verebilmek için yorumlara ve eleştirilere de ihtiyacım var. Oylarınız, okuma sayısı beni yazmaya heveslendiriyor. Multideki resmi Will olarak düşünebilirsiniz. Tam olarak benim hayalimdeki bu.
Öpüyorum sizi, iyi okumalar :*
Bölüm Şarkısı
Snow Patrol - Just Say Yes• • •
Gitmeliydim.
Ailem için arkadaşlarım için gitmeliydim. Mutlu olmak için buradan kalkıp arkama bakmadan koşmalıydım.
Ama nereye gidecektim?
Gecenin köründe hiç bilmediğim bir yerde düşünüyor, düşünüyordum. İstediğim şeyi elde etmiştim. Artık özgürdüm ancak nasıl bir özgürlüktü bu, bilemiyorum.
Tüm yaşananları arkada bırakıp soğuğa ve karanlığa rağmen bilinmezliğe koşmak mı özgürlük?
Bilemiyorum.
Fakat şunu biliyorum ki bu durumda özgürlük kurtuluş değil.Soğuk duvardan destek alarak ayağa kalktım. Will'in ilerlediği sokakta ağır adımlarla biraz yürüdükten sonra durdum. Baktığımda aramızdaki mesafe çoğalmasına rağmen onu seçebildim. Rüzgar şiddetliydi. Şampuan kokusu hala geçmemiş saçlarımı yüzüme doğru üflüyordu. Hızlı bir hamleyle saçlarımı yüzümden çektim. Tüm gücümü topladım ve bağırdım.
"Dur."
Arkasını dönmesini bekledim ama dönmedi.Saniyeler sanki saatmişçesine ağır ağır ilerliyordu. "Dur" diye bağırdım tekrar. Bu kez daha kuvvetli. Yavaş yavaş benden uzaklaşmakta olan bedeni durdu. Hiçbir fikrim olmamasına rağmen ne diyeceğimi kafamda toparlamaya çalışıyordum.
Arkasını döndüğünde hafif eğik olan başımı kaldırıp gözlerine baktım. Bir şeyler söylemem gerekiyordu. O kadar esip gürledikten sonra kürkçü dükkanına geri dönmüştüm. Gururuma yediremesem de yapacak bir şey yoktu.
"Hava soğuk ve burayı tanımıyorum. Üstelik, bu pis insanlar... Bu saatte bir yere gidemem."
Hep böyle olmaz mıydı zaten? Hedeflerimizin, istediklerimizin önüne engeller çıkar, hepsi birer hayal olarak kalır.Yüzleşme anlarından nefret ediyordum.
Ne söyleyeceğimi bilemiyor, nasıl davranacağımı kestiremiyordum.Bana doğru gelmeye başladığını anlayınca gözlerimi kaçırdım. Ojeleri soyulmuş parmaklarımı birbirine kenetleyip biraz ısınması için üfledim. Karşıdaki tabelanın yanıp sönen neon ışıkları gözlerimi alıyor, etrafa kısık bakmama sebep oluyordu. Kolumda hissettiğim baskıyla irkildim.
Kafamı kaldırdığımda çok yakın olduğunu fark ettim. Öyle ki, sigara kokan nefesi yüzüme çarpıyordu.Çok kısa biri değildim. Yaklaşık 1.70 olan boyum topuklu ayakkabıyla birlikte 1.80 olmuştu. O ise 1.85 civarındaydı. Bu yakınlık beni ürkütmüştü. Aynı delici bakışlarının da şu an ürküttüğü gibi.
"Sürekli aynı duruma düşüyorsun farkında mısın?"
Haklıydı.
Kimseden lafını esirgemeyen, dobra davranıp genelde haklı çıkan ben, onun karşısında kedi yavrusuna dönüyordum. Çünkü buna mecbur kalıyordum. Bir şekilde laflarımı bana yediriyordu.
Ne kadar sinir bozucu bir durum olduğunu tahmin edebiliyorsunuzdur.
"Yapamadığın şeyler söyleyip sonra tekrar yanıma gelmek nasıl bir duygu?"
Teşekkür ederim ya sen de vur yüzüme!"Merak etme hiç hoş değil. Ayrıca kolumu bırakır mısın? Rahatsız oluyorum."
Yüzümü buruşturdum.
"Senin durumunda olan birisi için çok fazla şeyden rahatsız oluyorsun."
Ve yine tekrar çok haklıydı.
"Evet mesela senden."
Haklı olmasından nefret ediyorum ama ne olursa olsun benim o güzel çenem susmaz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHTE
ChickLitBir kez daha gözlerine baktım. "Böyle olmamalıydı." O sert bakışlarının arkasında ilk defa umutsuzluk gördüm. "Belki de en doğrusu bu."