Gözlerimi kırpıştırarak açmaya zorladım kendimi. Gözüme giren güneş son derece rahatsız ediciydi. Nerede ve ne durumda olduğumu idrak etmeye çalışırken beynimin içinde dumanlı ve karmakarışık bir sis bulutu dolanıyordu sanki.
Henüz ayılamamışken kapı kolu çevrildi ve içeri girdi. Üzerinden umursamamazlık akıyordu yine. Hızlıca odanın içine doğru ilerlerken ben yokmuşum gibi davranıyordu.
"Kalk." Hayret burada olduğumun farkındaymış.
"Acele et." Bunları söylerken yüzüme bile bakmıyor sadece dolaptan çıkardığı bir kaç parça kıyafeti yatağın üzerine fırlatırcasına atıyordu. Bu kendi kendine konuşuyormuş gibi görünmesine sebep olmuştu.
Ürkek bir şekilde ellerimi yorganın ucuna yerleştirerek bacaklarıma doğru sıyırdım.Kafasını çevirip bir süre üzerime göz attıktan sonra tekrar gözlerini dolaba çevirirken dolap kapaklarını sertçe kapattı. Dikkatlice izlediğimi fark edince "Oyalanma da giy şunları. Gidiyoruz."
Merakıma yenik düşüp "Nereye?" diye sorunca bir süre sert ve soğuk buz mavisi gözleriyle gözümün içine baktı.
"Soru sormayı bırak da dediğimi yap."
Ah ne bekliyordum ki? Beni kaçıran kafayı sıyırmış manyak insanların bana doğru düzgün insan muamelesi yaparak soruma cevap vereceklerini mi?
Yatakta doğruldum ve uyku sersemi baş dönmesini umursamayarak çıplak ayaklarımı soğuk parke zemine bastım. Yüzüne bakmak istemiyordum. Beni ailemden, arkadaşlarımdan, hayatımdan koparan insanlarla muhattap olamazdım. Anca tiksintiyle bakmam gerekti gözlerine. Hayatımı çalmıştı çünkü ve beni neye sürüklediklerini henüz bilmiyordum. Yatağın üzerindeki kıyafetlere baktım. Sadece baktım çünkü yorum yapamıyordum. Tamam sürekli şirin ve hanım hanımcık giyinen bir kız değildim fakat benim giydiklerim bile bu elbisenin, ayakkabının, çorabın yanına yanaşamıyordu. Boydan yaklaşık bir karış, derin sırt ve göğüs dekoltesi - hatta buna dekolte demek zayıf kaçardı - olan siyah elbiseye göz gezdirdim. Yanında platform siyah deri ve iddialı görünen bir ayakkabı, son olarak da ten gösteren siyah külotlu çorap.Tam yüzümü buruşturup "Bunları giyeceğimi düşünmüyorsunu..." diyerek ona döndüğümde orada olmadığını görünce laflarım ağzıma tıkanmıştı. Gittiğini ve kapıyı kapattığını duymamıştım bile.
Ne yapacakları umurumda değil. Giymeyeceğim bunları. İsterse öldürsünler. Zaten bu elbiseyi gören herkes amacın ne olduğunu anlayabilirdi. Ne iğrenç bir yere düşmüştüm ben böyle. İçimden aptallığıma lanet okurken bir yandan da ellerimin titremesine mani olmak için onları alev almış yanaklarıma bastırıyordum. Gözyaşlarım yavaş yavaş yanaklarımı ıslatıyordu. Zayıf görünmekten nefret ediyordum. Ağlamaktan nefret ediyordum. Zor durumda olmaktan, insanların bana acımasında nefret ediyordum. Ellerimi yanıma koyup yataktan destek alarak başımı geriye eğip gözlerimi kırpıştırdım.
Bir şeye karşı çıkacaksam bunu acındırarak değil, kendime güvenerek yapmam gerekiyordu. Acındırmak kesinlikle hangi koşulda olsun kendi kurallarıma aykırı.
Ne saçmalıyorsun kızım! Böyle gidersen öleceksin. Hala kural diyorsun.
İç sesim feryadı bassa da onu beynimin uzak köşelerine itip tüm inatçılığımla ve yerinden çıkacakmış gibi atan kalbimle bildiğimi okumaya devam ettim.
Ayak seslerini duyduktan sonra kapının altında gölgeyi gördüm.
"Şimdiye kadar hazır olduğunu umuyorum." diyerek bi anda kapıyı açtığında ona saliselik bir bakış atıp hemen önümü dönüp başımı önüme eğdim." Sen burayı ne sanıyorsun?" Her kelimeyi bastırarak sanki tıslarcasına söylemişti. Boğazımdaki yumruyu yutkunarak gerilere ittim.
Bilinçli olarak hazırlanmadığımı anlamış olacak ki o korkunç sesiyle devam etti.
"Arsızlığın ve kendini bilmezliğin bir yere kadar."
Dudaklarımı kemirirken anlık deli cesaretimle döndüm ve içimde kalan son vahşilik kırıntısıyla
"Giymeyeceğim! Bana istemediğim şeyler yaptıramazsınız. Bu kadar iğrençleşemezsiniz." dedim.
Yüzünde anlık bir şaşkınlık olsa da o kadar ani silinmişti ki hayal gördüğümü sanmıştım.
Gülüyordu.
Benim aptallığıma mı yoksa halime mi gülüyordu bilmiyorum ama sinir bozucu bir şekilde gülüyordu. Bu öyle mutluluk gülümsemesi falan değildi. Buz gibi gözleri hala aynı şeklini korurken sert yüz hatlarına karşı zıtlık oluşturmayacak bir gülüştü bu. Gözleri kadar soğuk, bakışları kadar ürkütücü.
"Sen giymiyorsan, ben giydirmesini bilirim."
Kurduğu cümledeki kelimeleri idrak edip anlamını kavramaya çalışırken gözlerim irileşmişti.
"Bunu yapamazsın."
Bana doğru yaklaşırken her ne kadar kalbim ağzımda atsa da sabit durmaya çalışıyordum.
"Görürüz." dediğinde çoktan ani bir hareketle kolumu yakalamıştı.
Ne yapacağımı şaşırmış, şu anki durumumu ve olabilecekleri kafamda tartarken bir yandan da hızlıca kolumu çekmeye çalıştım fakat o kadar sıkı tutmuştu ki başaramadım.
Tam bir aptaldım.
Sen kim, bu psikopatlara diklenmek kim Claire! Kendine gel!
İç sesim boynumu büküp yaptıklarım yüzünden pişman olmamı sağlayacak şeyler söylerken çırpınıyordum.
"Bırak!"
Kararlı çıkmaya çalışsa bile titrekliğiyle beni hayal kırıklığına uğratan sesim odada yankılandı.
"Sana bırak dedim."
Filmlerde işe yaramayacağını bile bile klişe konuşan kızlardan hep nefret etmişimdir. Fakat canınız burnunuzdaysa eğer gerçekten de aklınıza pek parlak fikirler gelmiyormuş.
Kendimi kurtarmaya çalışsam da hiç istifini bozmadan elleri boynuma gidiyordu. Tenim cayır cayır yanarken içim, bir odaya kapanıp deli gibi ağlamak istiyordu. Boğazımdaki yumruyu geri ittim. Artık yapacak bir şey yoktu. Akan gözyaşlarıma aldırmadan sanki daha fazla aşağılanabilme ihtimalim varmış gibi başımı öne eğdim. Tam o anda ellerini üzerimden çekti ve kıyafetleri alıp önüme attı.
"Sözümden çıkarsan neler olabileceğini anlamışsındır. Şimdi kendin hallet."
Şaşırmıştım. Evet. Fakat bu şaşkınlığı gizlemeliydim. Kuruyan dudaklarımı yalarken bir yandan da yanaklarımı ıslatan gözyaşlarımı silmeye çalışıyordum. Arkasını dönüp odadan çıktı.
Daha kötüsünü bekliyordum. Zorla beni soyup elbiseleri giydireceğine gerçekten inanmıştım. Belki de öyle yapacaktı. Belki de yakarışlarım nedeniyle acımıştı. Ah! Sonuncusunu hiç sanmıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHTE
ChickLitBir kez daha gözlerine baktım. "Böyle olmamalıydı." O sert bakışlarının arkasında ilk defa umutsuzluk gördüm. "Belki de en doğrusu bu."