Three Days Grace - Fallen Angel
_______
Sürekli oturmaktan uyuşmuş beynim yüzünden, gözümün önüne inen siyah perde ile birlikte başımı geriye doğru atıp birkaç saniye bekledim. Her zamanki gibi içimde bir sıkıntı vardı. Bir girdabın içerisindeymiş gibi hissediyordum ve bunu üzerimden atabilmemi sağlayan hiçbir şey yoktu.
Böyle hissetmeye mahkumdum.
Üzerinde oturduğum eski bazadan kalkarak, yatağın üzerine bıraktığım defteri rulo hale getirdim. Saklamamı gerektirecek bir durum olmadığını biliyordum. Bu hücreye hiç kimse girmiyordu.
Bir elimde defter, diğer elim duvarın yüzeyinde dolaşmaya başladım. Odanın bir ucunda benim yattığım yatak vardı. Çok, çok uzun zamandır kullanıldığı için sararmış ve yüzeyinde pürüzler çıkmıştı. Diğer ucunda, hiç dokunmadığım bir yatak bulunuyordu. Beni buraya kapattıkları andan beri oradaydı fakat oraya elimi dahi sürmemiştim. Bu yüzden üzerindeki ince toz tabakası hariç temiz görünüyordu. En azından sararmamıştı.
Yatağa yaklaşmadan durdum ve sırtımı, yüzeyinde çatlaklar olan duvara yaslayarak yere çömeldim.
Beni böylesine büyük bir hücreye koyduklarında çok şaşırmış ve buna anlam verememiştim. Hâlâ da anlamsız geliyordu. Birbiri ile bağlantılı olan o kadar anlamsız olay vardı ki; zincirlenmiş olaylar asla mantıklı bir cevap sermiyordu önüme.
Burada geçirdiğim her saniye bir eziyetti. Fakat yaptığım şeylerin bedeli sadece yalnızlık olamazdı. Ben bedel ödemek istiyordum ve bu bedel yalnızlık ile kalıp alamazdı.
Çünkü yalnızlık artık benim dostum olmuştu ve bana acı vermiyordu.
Birkaç dakika sonra, hücremin paslı demir kapısına vuruldu ve metal bir ses geldi. Gözümü kapatarak içimden saymaya başladım.
Bu, bana yaşadığımı hatırlatıyordu.
İçimden saydığım dört dakikanın sonunda yerimden kalkarak elimdeki defteri yatakta açtığım bir deliğin içine soktum. Bir şey olacağından değil, sadece onun yeri orasıydı artık.
Bazı şeylere hâlâ değer veriyordum.
Demir kapının altında kalan sürgülü yeri açmak için dizlerimin üzerine çökerek paslı bölmeyi açmaya uğraştım. O kadar paslıydı ki, yakın bir zamanda burayı hiç açamayacağımın farkındaydım.
Uzun uğraşlarımın sonucunda açılan dar bölmeden elimi uzatarak yerdeki nesneyi aldım ve bölmeyi geri kapattım.
Ağır kimyasal kokusu genzimi yakarken derin bir nefes verdim. Çoğu zaman açlıktan bayılacak duruma gelirdim ve buna engel olan şey şuan elimde tuttuğum, tarif edebileceğim kelimeler lügatımda bulunmadığı için tarif edemediğim yiyecekti. Öyle ki yiyecek demek bile çok tiksinç geliyordu. Griden kahverengine kaçan rengi ve bulamaça benzeyen bir yapısı vardı. Çoğu zaman plastik yediğimi bile düşünürdüm.
Şükürler olsun ki bu şeyi yiye yiye tad alma duyum körelmişti.
Ne yediğimi ya da buraya kapatılmadan önce bana ne yaptıklarını bilmiyordum fakat bu yiyeceği yemediğim uzun zamanlar boyunca açlıktan başka birşey hissetmemiştim. Bayılacağımı düşündüğüm anlardan birkaç saniye sonra kendime gelerek açlığı daha derin hissediyordum. Açlıktan bayılma ya da açlıktan ölme gibi bir seçeneğim yoktu. Bunu denemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurtuluş Yok
FantasyBaşlangıç Tarihi: 12.07.16 Tik tak Tik tak Tik Tak 547 gün. Eva 547 gündür kimseyi görmedi. Kendi adını bile dilinde çevirmeye uğraşmadı. Belki de ses telleri artık işlevini yitirdi. İnce, küçük boy, çizgili bir defteri ve birkaç tane tükenmez ka...