Somo- Or Nah
Fazlaydı.
Benim nefesimden başka bir nefes vardı, benim hücremde fazladan bir nefes vardı.
Ne yapacağımı bilemez bir halde sessizce nefesimi bıraktım. Karşımdaki adam, hücreye adım attığı -ittirildiği- andan beri bana arkası dönük duruyordu.
Benim burada olduğumu biliyor muydu?
Bilseydi burada değil, mezarda olmayı tercih ederdi.
Tahminimce, sinirinden derin nefesler alıp verirken elini saçlarına daldırıp önündeki yatağa bir tekme attı. Yerimde hoplarken, büzüşerek bazanın altında saklanmak istedim.
Adam birkaç saniye kıpırdamadan bekledi, nefes alış verişlerinin yavaşladığını anladığımda ise yavaşça yan tarafına doğru döndü.
Bana bakmasını istemiyordum.
Gözleri hücrenin her bir köşesinde dikkatle gezinirken beni fark etmemesi için dualar ediyordum.
Yavaşça bedenini bana doğru döndürdü ve gözlerini birkaç santim daha benim olduğum yere kaydırdı. Birkaç adım atarak bana doğru ilerlerken tavanda gördüğü şey üzerine kaşları çatılmıştı fakat beni hâlâ fark etmemişti.
Bir adım daha atacağı sırada, gözleri birkaç saliselik zaman diliminde yüzüme değdi. Vereceği tepki için dikkatle onu inceliyordum. Beni fark etmemiş gibi duvarı incelemeye devam ediyordu. Aklındaki düşünce çarklarının seslerini ben bile duyuyordum.
Ve bakışları çok ani bir şekilde tekrar bana döndü.
Atacağı adım havada kalırken şaşkınlıktan irileşen gözleri, gözlerimi arşınlıyordu. Gri gözlerinin içinde uçuşan mavi hareler bedenimin titremesine neden olurken, dudaklarımın üzerinde duran elimi yumruk yaparak aşağı indirdim.
Her bir adelem kasılırken bu duruma veremediğim anlam, hücremin tavanında asılı kalmıştı.
547 gündür hiç kimsenin gözlerindeki duyguya tanık olmamıştım.
547 gündür o iğrenç kimyasal ve rutubet kokusundan başka, kimsenin kokusunu hissetmemiştim.
"Sen de kimsin?"
547 gündür kimse benimle konuşmamıştı.
Sorusu üzerine kasılan bedenimi gevşetmek adına gözlerimi kapatıp beklemeye başladım. Bu çok tuhaf hissettirmişti.
"Cevap vermeyecek misin?"
Hayır.
"Hey!"
Hareketlendiğini hissederek gözlerimi açıp ona baktım. Bana doğru attığı adım yüzünden kaşlarım çatılırken genç adam bakışlarımı fark edip durdu. Kaşlarım daha çok çatılırken bana yaklaştığı anda ne yapabileceğimi düşünüyordum. En fazla köşeden köşeye koştururdum sanırım. Kollarımla bedenimi sararak ona bakmaya devam ettim.
"Tamam, tamam. Yaklaşmak yok?" Tek kaşını kaldırarak onay bekleyince, kendimi zorlayarak başımı salladım.
"Anladım, " diye mırıldandı, bu sefer geriye doğru adım atıyordu. "Yaklaşmak yok."
Geri geri adımlar atarak hücrenin diğer ucunda bulunan yatağa oturdu. Bakışlarını üzerimden çekmemişti, hala beni inceliyordu. Rahatsız olmuşcasına kıpırdanıp bakışlarımı küçük pencereye çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurtuluş Yok
FantasyBaşlangıç Tarihi: 12.07.16 Tik tak Tik tak Tik Tak 547 gün. Eva 547 gündür kimseyi görmedi. Kendi adını bile dilinde çevirmeye uğraşmadı. Belki de ses telleri artık işlevini yitirdi. İnce, küçük boy, çizgili bir defteri ve birkaç tane tükenmez ka...