Gerçeklerin acıttığını biliyordum. Her zaman acıtıyordu. Hele de kendin ile ilgili bir gerçekse hiç acımadan acıtıyordu.
Aramızdaki sessizlik her saniye daha da büyürken bir adım geri çekildim.
"Eva," dedi sert ve soğuk bir ses tonuyla. "Varlığı da, yokluğu da sır olan kız. Öyle mi?"
"Öyle mi?" dedim gerildiğimi hissederek. "Sırlara mı karışmışım?"
Birkaç adım geri giderek bütün vücudumu dikkatle inceledi. Sorumu yok saymıştı, önceden duyduğu şeyleri analiz etmeye çalıştığını biliyordum.
"Bunun gerçek olduğunu düşünmüyordum."
Ona sırtımı dönerek yatağıma ilerledim ve ona bakmadan oturarak sırtımı duvara yasladım. Kucağımda duran ellerimi incelerken acı acı gülümsemiştim. "Gerçek olamayacak kadar korkunç, değil mi?"
"Evet," dedi hiç duraksamadan. Tiksinmiş gibi çıkan sesiyle yutkundum. "Gerçek olamayacak kadar canice."
Buna verecek bir cevabım yoktu. Bunu zaten biliyordum. Nasıl biri olduğumu, nelere sebep olduğumu, sebep olduğum şeylerin ağırlığını biliyordum. Bu yüzden canım belki de bin kat daha acıyordu. Genelde bana korkarak bakan bir insanı, korkuttuğum için üzülürdüm. Fakat şuan karşımda duran adam bana tiksinerek bakıyordu ve bu beni kahrediyordu. Tiksinç bir insan olduğumu bana kimse hissettirmemişti.
Başımı yavaşça kaldırarak karşımdaki adama baktım ve o anda yok olmak istedim. Gerçekten artık bu dünyada yaşadığım, yaşattığım her şeyi geride bırakarak yok olmak istedim. Gri gözleri neredeyse simsiyahtı fakat yüzü bir robot kadar hareketsiz duruyordu. Benim hakkımda neler biliyorsa, pek güzel şeyler olmadığı kesindi.
Gerçi benim hakkımda güzel bir şey bilen yoktu.
Ben bile bilmiyordum.
"Bunu.. Nasıl yapıyorsun?" Kaşları çatılan adamı uzun bir süre inceledim. Bir tarafım bana, bunu bilmek istemediğini söylese de merak ettiği aşikârdı.
"Bana sürekli cevabı olmayan sorular soruyosun," diye yanıtladım onu.
"Seni öldürdüklerini umut ediyordum," dedi yine başka bir konuya geçerek. Aslında benden bir cevap beklemediğini o an anladım. Kendi ile bir mülakaşaya girmişti ve beni belki de dinlemiyordu bile.
Duygusuz bir şekilde güldü. "İnanılmaz bir şey bu."
Bedenime diktiği bakışları ile geçen rahatsız birkaç dakikanın sonunda kulağımı uyuşturan ve duymaya pek alışık olmadığım sinyal sesi odada yayıldı.
Bugün temizlik günüydü.
Karşımdaki adam bakışlarını benden çekip tavana çevirdi ve ne olduğunu anlamaya çalıştı. Birkaç saniye sonra benim yatağımın hemen yanında olan ve kapı olduğu belli olmayan, duvar ile bütünleşmiş beton parçası açıldı ve metal koridor ortaya çıktı.
Yerimden kalkarak odanın orta yerinde duran adama bir bakış attım. "Yaklaşık yarım saat süremiz var. Bu koridor duş alanlarına gidiyor ve bu şansı en az onbeş günde bir veriyorlar. O yüzden acele etsen iyi olur."
Şuan benimle konuşmak ona neler yaşatır, neler hissettirir bilmiyordum. Duyduğu şey ve hakkımda düşündüğü şeylerin ağırlığını bana da yüklemeşti fakat en azından bu durum hakkında onu bilgilendirebilirdim.
Yavaşça metal koridora doğru ilerlerken tekrar omzumun üzerinden arkama baktım; birkaç saniye bekledikten sonra beni takip etmeye başladı.
Çıplak ayaklarım betondan çıkıp buz gibi metal yüzeye değdiği an biraz bekleyip daha sonra devam ettim yola. Sadece işleri zorlaştırmak adına tasarlanan bu alanı çözmek çok uzun zamanımı almıştı. Onlarca koridor vardı ve hepsi de çıkmazdı. Hiçbir yerde cam veyahut bir kapı yoktu. Metal alan anlayamadığım bir düzenek ile hafif bir ışık saçıyordu ve birkaç sağ sol koridorundan sonra duş alanlarına çıkıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kurtuluş Yok
FantasyBaşlangıç Tarihi: 12.07.16 Tik tak Tik tak Tik Tak 547 gün. Eva 547 gündür kimseyi görmedi. Kendi adını bile dilinde çevirmeye uğraşmadı. Belki de ses telleri artık işlevini yitirdi. İnce, küçük boy, çizgili bir defteri ve birkaç tane tükenmez ka...