shawn mendes // i don't even your nameUyandığımda gözlerimi kırpıştırdım. Hafif rüzgarın esintisiyle ürperdim ve kollarımı vücuduma doladım. Yavaşça olduğum yerde doğruldum. Cole yanımdaydı ve gülümseyerek bana bakıyordu.
Hava kararmıştı ve soğumuştu. Nasıl bu kadar uyuyabildim bilmiyordum ama en rahat uykularımdan biriydi.
Yüzümü Cole'a çevirdim. Konuşmamız gereken çok şey vardı ve bunun zamanıydı.
Cole kısa kollu giydiğim için titreyen kollarıma bakıp hırkasını bana giydirdi. Heyecandan ölecek gibiydim, çünkü
Cole kendi isteğiyle bana hırkasını giydiriyordu.Rüyada olup olmadığımı kontrol etmek için kolumu sıktım. Ama hayır, rüya değildi. Cole canlı olarak karşımdaydı.
'Merhaba Liz' dedi, 'sanırım bunu pek beklemiyordun.'. Ne diyeceğimi bilemedim. 'E-evet' dedim. Resmen konuşamıyordum.
'Yakınlarda bir Burger King gördüm, sana bir açıklama borçlu olduğumu düşünüyorum. Bunu yemek yerken konuşmak ister misin?' dediğinde olumlu anlamda kafamı salladım ve Burger King'e doğru yürümeye başladık.
Ben king chicken almıştım, Cole ise mega cheeseburger. Menülerimizin yanında kızarmış peynir, soğan halkaları ve tavuk kanatları vardı. Ne kadar ödemek için ısrar etsem de kabul etmemişti.
Burgerimden bir ısırık alıp bakışlarımı Cole'a yönelttim. 'Maillerimi okuyor muydun yani?' diye sordum hala karşımda olmasına inanamayarak.
'Evet, hem de her birini.' diye cevap verdi. 'O kadar çok sormak istediğim şey var ki nereden başlayacağımı bilemiyorum. Cole, telefon ekranımda değilsin, kanlı canlı karşımdasın. Bu nasıl bir his tarif edemem.' dedikten sonra bir damla yaş yanağımdan süzüldü. Bugün çok fazla ağlamıştım, ama umrumda değildi.
Cole yavaşça çeneme doğru akan yaşı sildi. 'Nasıl hissettiğini tahmin edebiliyorum Elizabeth, ben de anlatamayacağım şeyler hissediyorum. Sana her şeyi anlatacağım.' dedikten sonra kolasından büyük bir yudum aldı ve anlatmaya başladı.
"Maillerini fark ettiğimde, daha yeni başlamıştın. Doğruyu söylemek gerekirse pek umursamamıştım. Düşünemeyeceğin kadar devamı gelmeyen mailler alıyordum ve senin de bir süre sonra sıkılıp bırakacağını düşünmüştüm. Ama öyle olmadı. Bir gün ilk mailini açtım, ve fotoğrafını gördüm. Elizabeth, o kadar güzeldin ki. Maillerini okumaya devam ederken bir yandan da seni araştırıyordum. Gittiğin okulu, oturduğun evin adresini. Ve buldum, her birini. Mailine cevap yazmaya karar vermiştim, atacağın ilk maile geri dönüş yapmak için kendimi cesaretlendirdim. Kendine güven problemleri olan biri değilim Elizabeth, ama nedense sana cevap yazabilecek cesareti kendimde zor bulmuştum. İlk zamanlar adını bile bilmiyordum, aklımdan çıkmaman normal değildi. Ve beklemeye başladım, atacağın maili. Bekledim bekledim ve bekledim. Ve mailin geldi Elizabeth. Şöyle başlamıştın, 'Bir kaç gündür sana yazamadım. Jakelerde kalıyordum'. Birkaç gün dediğin 2 haftaydı Elizabeth. Siktiğimin 2 haftası. Sana ulaşmayı beklediğim 2 hafta boyunca, sen sevgilinin evinde onunla işi pişiriyordun. Bir daha maillerini okumayacağıma dair kendime söz vermiştim, mutluydun ve bunu bozmak istememiştim. Ta ki 'son mail' konulu mailin gelene kadar. Jake'le kendine yeni bir hayat çizdiğini ve bana bir daha yazmayacağını söylüyor olduğunu düşünmüştüm. Açmayacaktım Elizabeth, görmek istemiyordum. Ama kendime hakim olamadım, ve mailini açtım. Sonra olanları biliyorsun, ve şimdi buradayız."
Hala olanlara inanamıyordum. Ve bitecek olduğunu bilmek beni korkutuyordu. Çünkü o Cole Sprouse'du. Çocuk Riverdale başrollerindendi, benim yanımda kalmayacaktı sonuçta.
Cole'u dinlerken göz yaşlarıma hakim olamamıştım. Tek taraflı olduğunu sandığım hikayenin diğer tarafı da vardı ve onu dinliyor olmak beni normalden fazla üzmüştü.
Cole de Jake gibi olabilirdi, ona güvenmemi sağlayıp mutlu olduğumu düşündüğüm bir anda beni yeniden yıkacak olabilirdi. Ama o kadar uzun süre bu anı hayal etmiştim ki, sonucunda ne olacağı umrumda değildi. Sonunda milyonlarca parçaya bile ayrılacak olsam, yeniden denemek istiyordum.
Yeniden denemek isteyecek kadar aptaldım.
Cole bir şey demem için bana bakıyordu. Sessizce konuştum 'ne zaman gideceksin Cole?'. Bakışlarını kaçırdı ve yüzü garip bir ifadeye büründü.
Gitmeyeceğim, demesini istiyordum. Gitmeyeceğim ve her şeyin üstesinden birlikte geleceğiz. Ama gözlerindeki o acıma bakışı, beklediğimin tam tersinde bir cevap alacağımın habercisiydi.
'Bir zaman sonra geri dönmem gerekecek, ama o zamana kadar zamanımın hepsini seninle birlikte geçirmek istiyorum. Ne diyorsun Elizabeth?'
Beklentiyle bana bakan gözlerine baktım. Kalbim onunla kalmamı söylüyordu. Sonuçlarına hazırdım evet, ama beynim yine de yeteri kadar kırıldığımı ve tekrar olursa toparlanamayacağımı bana hatırlatıp kalkıp gitmemi söylüyordu.
Yenmemiş patateslerime bakıp, Cole'un sorusunu cevapladım.
Sanırım hikayeyi batırdım.
Ve sanırım 15.bölümde final yapacağım.
İyi okumalar!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heaven // cole sprouse
Fanfiction've sen Cole, yemin ederim ki dünyadaki tüm çiçeklerden daha mükemmelsin'