thirteen / I need you

742 78 18
                                    


melanie martinez // pacify her



Birlikte geçirdiğimiz bir haftanın sonunda, o gün gelmişti.

Cole geri dönüyordu.

Son birkaç gün sürekli telefonun çalması ve sürekli birinden mesajlar alması zaten bu durumun habercisiydi.

Sevgilisi vardı. Benimle geçirdiği onca zaman boyunca, sevgilisi vardı. Kız geride kalmaktan pek memnun olmamıştı ki sürekli arayıp Cole'a ne zaman döneceğini soruyordu. Ve Cole şimdi onun için geri dönüyordu.

Cole'a onu ne kadar özlediğini ve sevdiğini söyleyen videolar gönderiyordu, birkaçını izlerken Cole'un yanındaydım.

Gideceği günden bir önceki gece, bir video daha gelmişti. "Sustur onu" diye bağırmıştım Cole'e. "Onu sevmiyorsun." Hiçbir şey söylememişti ve bu beni ağlama krizine sokmuştu.

Ama o gece, sarılarak uyumuştuk. Sevgilisi vardı ve ben bunu biliyordum. Ama bunu umursayamacak kadar gurursuzlaşmıştım. O gidecekti ve bir daha birbirimizi görmeyecektik. Ne olursa olsun, son kez onunla birlikte uyumak istemiştim.

Ve şimdi, Cole çantasını toplarken salonda oturmuş ağlıyordum. Bir hafta çok kısa bir süreydi ama ona alışmıştım. Gitmesini istemiyordum.

Ama onu bekleyen birileri vardı.

Cole çantasını toplayıp kapının yanına bıraktıktan sonra yanıma geldi. Ona bakmak istemiyordum. Ağlamaktan gözlerim şişmişti ve yüzüne bakarsam daha çok ağlayacağımı biliyordum. Kendime engel olamayıp başımı kaldırdım.

Ağlıyordum, ama Cole da ağlıyordu. Bana yaklaşıp kollarını belime doladı, ben de başımı göğsüne koydum. İlk günkü gibi. Ama terk fark, bu son günümüzdü.

Hıçkırıklarımın sonu gelmiyordu ve her defasında Cole'u daha sıkı sarıyordum. "Elizabeth" dedi, ama cümlenin devamını getirmedi. Onun yerine başımdan öpmüştü. Kafasını kaldırmamıştı ve ağlıyordu, saçıma akan göz yaşlarını hissedebiliyordum.

"Cole gitme" diyebildim kısılan sesimle, "sana ihtiyacım var"

Bir şey demedi, ya da diyemedi. Sadece belimdeki kollarını daha da sıkılaştırdı.

Onu bırakmak istemiyordum.

Ama bırakmak zorundaydım.

Kollarımı yavaşça sardığım vücudundan çektim, o da geri çekildi. Dudaklarıma buruk bir öpücük bıraktı. Kırgınlıklarla dolu ve zayıf bir öpücük. Karşılık veremeyecek kadar kötü hissediyordum.

Ve benden ayrılıp kapıya yöneldi. "Hoşçakal Elizabeth" dedi ağlamaktan kısılmış sesiyle. "Hoşçakal Cole" diye cevap verdim.

Kapı kapandı.

Ve gitmişti.

Beni hayata döndüren kişi, gitmişti. Kapanan kapının sesiyle birlikte her bir hücremin milyonlarca parçaya ayrıldığını hissettim.

Veda gününün geleceğini biliyordum, katlanabileceğimi düşünmüştüm. Ama ona aşık olabileceğim aklıma gelmemişti. Ve şimdi, yeniden salaklığımın cezasını çekiyordum.

Cole Sprouse'e aşık olmuştum. İlk aşkım, bir daha gelmemek üzere kapıdan çıkan biriydi. Başıma gelenleri hakediyordum.

Ağlamam şiddetini arttırırken bağırmaya başladım.

"O kıza git tabi Cole, çünkü o senin sevgilin."

"Ben kimim ki, güzel bile değilim."

"O dururken neden benimle kalacaktın ki?"

"Benimle kalacağını düşünecek kadar nasıl aptal olabildim."

"Aptalım, aptalım, aptalım"

Delirmiş gibi bağırıyordum, Cole'a küfrediyor, kendime küfrediyor, anne babama küfrediyor, Cole'un sevgilisine küfrediyor ve dönüp dolaşıp yine kendime küfrediyordum.

Çünkü hak etmiştim.

Odama geçip çantamı yeniden hazırladım. Bu ev bana Cole'u hatırlatmaktan başka bir şey yapmayacaktı ve ben o gelmeden önce yapacağım gibi gidecektim.

Geri dönmemek üzere.

Bir defa bile arkama bakmadan hiddetle apartmandan çıktım. Koşuyordum, nereye gittiğimi bilmeden koşuyordum. Göz yaşlarım hızlı hızlı akıp görüşümü bulanıklaştırıyorlardı, ama umrumda değildi.

Ayağım bir taşa takıldığında, başımı sertçe kaldırıma vurdum.

Başım çok acıyordu ve bacağımdan akan kanları hissedebiliyordum. Ayağa kalkmam gerekiyordu, ama bunu yapamayacak kadar yorgundum.

Öleceksem, ölecektim. Uzatmanın bir manası yoktu.

Ve gözlerimi kapattım.

heaven // cole sprouseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin