fourteen / you gave me something so real

705 75 12
                                    



shawn mendes // running low
-bu bölüme daha çok uyabilecek bir şarkı olamaz, sanki bu bölüm için yazılmış gibi! Dinlerken sözlerine bakmanızı tavsiye ederim, o zaman daha anlamlı olacaktır.


Cole

Oturduğum koltukta otobüsün kalkmasını bekliyordum. Evimi çok seviyordum ve eve dönecektim, ama ilk defa bunu istemiyordum.

Elizabeth benim evim olmuştu.

Dylan'ın olan her şeyden haberi vardı. Elizabeth'i bulmamda rolü oldukça büyüktü. Olmadığım süre boyunca, işleri benim için halletmişti. Ama Laura her şeyi mahvediyordu.

Bitmek bilmeyen telefonları, mesajları ve videoları olmasaydı, Elizabeth'in yanında daha fazla kalacaktım. Bana ihtiyacı vardı.

Ve benim de ona ihtiyacım vardı.

Laura Elizabeth'ten mesaj beklediğim süre boyunca bana yazıyordu. Umrumda değildi, aklım sürekli Elizabethteydi. Ama Jake'le ilgili mailini aldıktan sonra ne yapacağımı bilememiş, Laurayla çıkmayı kabul etmiştim.

O gece beraber olmuştuk ve bir daha peşimi bırakmamıştı.

Onu sevmek bile bana çok uzaktı, ondan hoşlanmıyordum bile. Ama susmak bilmiyordu ve Dylan'dan daha fazla onu idare etmesini isteyemezdim.

Battığım çukurdan kendim kurtulmam gerekiyordu. Ve bu yüzden geri dönmeliydim.

Bunların hepsini Elizabeth'e anlatmak istemiştim. Ama zaten batırmıştım ve bana inanmasaydı yalan söylediğimi düşünecekti. Bu her şeyi daha berbat hale getirmekten başka bir işe yaramazdı.

Ben de susmayı tercih etmiştim.

Otobüs hareket ettiğinde kulaklıklarımı takıp çalma listemde rastgele çala tıklamıştım.

Çalan şarkı, şu an çalabilecek en anlamlı şarkıydı.

-işte tam burada şarkının sözlerine bakmanızı öneriyorum:3-

Shawn'ın running low şarkısı kulaklarımı doldururken yanından geçtiğimiz evlere bakıyordum.

Her birinde farklı bir acı, farklı bir mutluluk, farklı korkular ve farklı hüzünler vardı. Her birinde farklı hikayeler vardı. Tıpkı Elizabeth'imle benim hikayesi gibi.

Shawn 'I never meant to hurt you' dediğinde, gözlerim dolmaya başlamıştı.

Ben de Elizabeth'i asla incitmek istememiştim.

Ama incitmiştim.

Ve 'you gave me so real' kısmında gözyaşlarımı tutmayı bırakmıştım.

Elizabeth bana herkesin verebileceğinden gerçek bir şey vermişti, aşkı. Şu kısa zamanda ona o kadar bağlanmıştım ki, buna aşk demekten çekinmiyordum.

Elizabeth'e aşıktım.

Diğer kızlar gibi değildi, beni param veya ünüm için istememişti.

Beni ben olduğum için istemişti ve bu duygu paha biçilemezdi.

Diğer kızlar benimle sadece ilgilendiğim alanlarda konuşmaya çalışırlardı. Ama Elizabeth öyle değildi, bana gerçek kişiliği gösteren ilk kızdı.

Gerçekten çok özel biriydi.

Ve ben onu kaybetmiştim.

Şarkı değişip the fray-heartless'e geçtiğinde, 'the coldest story ever told' kısmı beni titretmişti.

Otobüs ilerlemeye devam ediyor, ve beni Elizabeth'ten uzaklaştırıyordu. Göz yaşlarım hala akmaya devam ederken, "bizim hikayemiz" diye fısıldadım kendi kendime. "Anlatılacak en mükemmel hikaye."






Bir sonraki bölüm final, sanırım ağlayacağım.

heaven // cole sprouseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin