special chapter

810 84 23
                                    


Gelecek bölümü isteği üzerine bir mesaj aldım.
Hikayenin devamı benim için böyle şekillendi, eğer finalden sonrası hayal gücüme kalsın diyorsanız, devamı okumayın!


lana del rey // radio



Kurabiyelerin piştiğini belirten zil çaldığında, fırından kurabiyeleri çıkardım.

Sıcak damla çikolatalı kurabiyeleri soğumaları için bir tabağa boşalttıktan sonra seslendim, "Isabel, Stephan hazırlanıyor musunuz?" Aynı anda "Eveeet" diye bağırmışlardı. Aldığım cevaptan memnun bir şekilde, kurabiye tabağını elime alıp evden çıktım.


Kapıdan çıkmak üzere olan babamı gördüğümde "kapatma" diye seslendim, "senin için bir şey yaptım."

Beni gördüğünde gülümsedi ve evinin kapısını tekrar açtı.

Ona kurabiye tabağını uzattım. Damla çikolatalı kurabiye onun en sevdiğiydi. Yanaklarımı sıkıp bana sarıldı. "Sen dünyanın en mükemmel kızısın Elizabeth, babanı nasıl mutlu edeceğini çok iyi biliyorsun."

Kurabiyelerden bir tane alıp tabağı bırakmak için içeriye geçmişti.

Geri geldiğinde yüzünde oldukça buruk bir ifade vardı. Diyebileceğim bir şey yoktu çünkü aynı burukluk bende de vardı, o yüzden babama sıkıca sarıldım.

Baba-kız anımızı, bir ses böldü. "Hazırsanız yola çıkabiliriz."

İkimiz de kafalarımız kaldırıp o yöne bakmıştık. Cole siyah dar pantolonu, beyaz tişörtü ve kucağında Isabel ile göz kamaştırıcı gözüküyordu, ona sahip olduğum için tekrar şükrettim.

Yanında Dylan vardı. O da siyah dar bir pantolon giyiyordu ama ikizin aksine o siyah bir tişört tercih etmişti. Onun kucağında ise Stephan vardı. Stephan pembe minik bir elbise giyen ikizinin aksine, amcasıyla bir örnek olarak siyah bir pantolon ve siyah bir tişört giymişti.

İkizler, kucaklarında ikizleri taşıyorlardı, gülümsemeden edemedim.

Cole ikizlerin, yani ikizlerimizin arabaya oturmalarına yardımcı olduktan sonra, arka koltuğa geçmek için kapıyı açtım. Ama Dylan "Hey Elizabeth, ben babanla gidiyorum. Öne oturabilirsin" diye seslendiğinde ayaklarımı ön koltuğa çevirdim.

Cole ve babam, babamın bazen beni ondan kıskanması dışında çok iyi anlaşıyorlardı. Cole bana çok iyi bakıyordu ve bunu bilmek babamı mutlu ediyordu.

Cole ve babam ne kadar iyi anlaşıyorlarsa, Dylan ve babam daha da iyi anlaşıyorlardı. Dylan'ın bazen onda kaldığı bile oluyordu. Baba-oğul gibiydiler ve bunu seviyordum.


İneceğimiz yere geldiğimizde, arabadan inip çocukların inmesine yardım etmiştik. Isabel elimi tutarken, Stephan amcasına doğru koşmuştu. Stephan ve Dylan arasında özel bir bağ vardı, tıpkı babam ve Dylan arasında olduğu gibi.

Cole arabada bir şey unuttuğunu söyleyip geri döndüğünde, Isabel ve ben babamların yanına doğru yürüyorduk.

Babamın bozulmuş kravatını düzeltirken, Cole görüş açımıza girdi. Elinde bir buket çiçek vardı. Ama bu sefer bunlar benim için değil, annem içindi.


Bugün annemin ölüm yıldönümüydü ve biz her yıl yaptığımız gibi onu ziyarete gelmiştik.

Tamamen iyileşip hastaneden ayrıldığımda, babamla birlikte kalmaya başlamıştım. Babamın bizimle kalması için ısrarlarını kabul etmeyen Cole, bir otelde kalıyordu ama her gün beni ziyarete geliyordu.

1 ayın sonunda, yaralarım iyice iyileştiğinde ve daha iyi hissetmeye başladığımda, babam Cole ile eski dairemizde kalmamıza izin vermişti. 2 günde bir gelip onu görmemizi şart koymuştu ve ikimiz de hiç düşünmeden kabul etmiştik.

Cole ile apartman dairesini yeniden düzenlemiş, yaşanılabilir bir hale getirmiştik. Günlerimiz ciddi anlamda çok güzel geçiyordu ve bu yüzden her defasında ona sahip olduğum için tanrıya şükrediyordum.

Onun 20, benimse 18 yaşına bastığım günden 4 gün sonra, ona yazdığım ilk mailin tarihiydi, evlenmiştik. Çok genç olabilirdik, ama bu hiçbir zaman pişman olmadığımız bir karardı.

Babam düğün hediyesi olarak karşısındaki evi bizim için satın almıştı. Gözünün önünde olmamızı istediğini büyük bir jestle belirtmişti, biz de onu kırmayarak karşısındaki eve taşınmıştık.

Apartman dairesini satmamıştık, ya da kiraya vermemiştik. Bizim için çok fazla anı barındırıyordu. Ve hala, ara sıra boş daireye gidip, eskisi gibi yangın merdiveninde oturduğumuz oluyordu. Evin içinde olmamasına rağmen, evde en büyük anlama o merdiven sahipti.

Ama şimdi, boydan boya cam olan duvarımızdan da şehir görünüyordu. Bu manzara hayatımın her anında benimleydi.

Liseyi tamamlayıp, şehirdeki hukuk fakültesine girmeye hak kazanmıştım. Üniversitenin ilk yılını hamile olarak geçirsem de, sonunda başarılı bir avukat olarak mezun olmuştum.

Cole'un hayatının devamını çalışmadan geçirebilecek kadar birikimi vardı ama o da şehirdeki üniversitenin fotoğrafçılık bölümüne kabul edilmişti. Her zaman fotoğrafçılık okumak istediğini söylüyordu ve bu hayalini gerçekleştirebilmek için bir fırsat bulmuştu.

Dylan'la aramız çok iyiydi, hepimizin arası çok iyiydi. Her yıl gelip bir kaç hafta bizde kalıyordu. Ama yeğenlerini o kadar çok seviyordu ki, onlar doğduktan sonra bizde kalma süresini 2 aya çıkarmıştı.

Cole kardeşiyle birlikte olmaktan, babam çok sevdiği damadının çok sevdiği kardeşiyle birlikte olmaktan, çocuklar da amcalarıyla birlikte olmaktan çok memnundu. Eh, Dylan kısa bir sürede hiç sahip olamadığım arkadaşlarımdan olmuştu ve ben de onunla birlikte olmaktan oldukça memnundum.

Bize katıldığı 2 ayı, her bir aile üyesi sabırsızlıkla bekliyordu. Onun hayatımızda olmasını hepimiz çok seviyorduk.

Biz bize taşınabileceğini söylemiştik, babam yanına taşınabileceğini söylemişti hatta babamın çaprazı, bizim yanımız olan ev kısa süre sonra boşaldığında onu Dylan için almayı bile teklif etmişti.

Dylan her seferinde daha zamanı gelmediğini söylüyor ve her seferinde geri dönüyordu. New yorkta onu çeken bir şeyler vardı ama daha hiçbirimizle bu konuyu konuşmamıştı.


Çiçekleri annemin mezarına bırakıp, hep birlikte dua etmiştik. Babam göz yaşlarını tutamamıştı ve Dylan peçeteyle onun göz yaşlarını silip, babama sıkıca sarılmıştı. Uzaktan bakan biri onlar için baba-oğul diyebilirdi, zaten bir baba-oğul kadar da yakınlardı.


Gözümden düşen bir damla yaşı sildiğimde, Cole destek olmak için kolunu omzuma atmıştı. Diğer kolunda Isabel kucağındaydı, Dylan ve babam sarılırken Stephan onlara doğru koşmuştu ve onu da kucaklarına alıp birbirlerine sıkıca sarılmışlardı.

Dylan bize bakıp boşta olan kolunu açtı, "sanırım burada biraz daha yer var, ilk gelen kapar." dediğinde Isabel Dylan'a koştu ve Dylan onu kucağına aldı. Babam bir kolunu benim için, diğer kolunu Cole için açmıştı. Sonra hep birlikte sarıldık.

Annem de burada olsaydı her şey daha güzel olabilirdi, diye geçirdim içimden. Ama onun cennetten bizi izlediğini ve mutlu olduğumuz için mutlu olduğunu biliyordum.

Arabalarımıza doğru ilerlerken çözülen bağcığımı bağlamak için durmuştum. Kovalamaca oynayan Stephan ve Isabel'e, babamı neşelendirmek için şakalar yapan Cole ve Dylan'a baktığımda gülümsemiştim.

Annem olmayabilirdi, ama kocaman bir ailem vardı ve ben her birine sahip olduğum için dünyanın en şanslı insanıydım.

heaven // cole sprouseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin