Bölüm 3

819 74 1
                                    

Koridorların boyası cilalanmıştı, kör edici bir parlaklık vardı. Yaramazlık yapan öğrencilerin gürültüsünü engelleyen kapılar koyu griydi. Sohbetler ve dedikodular okulda değişmeyen tek şeydi, tipik amigo kızın kaba sözleri ve okulun popüler erkeğinin meraklı gözleri gibi.

Başım aşağıda koridorda yürüdüm, dolabıma ulaştım. Hızlıca kulaklıklarımı taktım, müzikle birlikte istemsizce başımı salladım. Şarkının en sevdiğim kısmı gelince gülümsedim.

Ve birden kulaklıklarım çekildi. Suratıma etkili bir bakış yerleştirdim, karşımda amigo kız lideri/lider kaltağı Sherry’yi görmeyi bekleyerek kafamı yavaşça çevirdim. Fakat şaşırtıcı olan, çıkaran Sherry değildi. Riley idi. Dolabımın yanına yaslanmış, kusursuz suratına bir sırıtış yerleştirmişti. Kaslarını belli eden bir tişört giymişti.

“Ne istiyorsun?” diye homurdandım, sesimdeki memnuniyetsizlik barizdi. Sözlerimle birlikte sırıtışı genişledi bu yüzden dikkatimi tekrar dolabıma çevirdim. İngilizce kitaplarımı bulana kadar tüm kağıtları ve kitapları didik didik ettim.

“Sadece sözümüzü unutmadığından emin olmak istedim, Prenses.” dedi havalı bir şekilde. Gözlerini yüzüme odaklamıştı, ona dönüp bakmadan kafamı salladım.

“Ben senin gibi değilim. Söz verdiysem tutarım.” diye tersledim, sert sesime öfke katarak. Beni sinir etmek için var olmuş gibiydi ve vücudum onun keskin bakışlarından kaçmak için can atıyordu.

“İyi. En azından netliğe kavuştu.” dedi ve ben onun gitmesini bekledim ama o fark etmedi. Onun yerine, derin bir nefes aldı, gözlerime baktı. Etraftaki gözler üzerimizdeydi, birden kendimi savunmasız, güvensiz hissettim. Boğazımı temizledim ve dolaptan bir adım uzaklaştım, güvenli bir şekilde dolabı kapattım.

“Öyle.” dedim soğukça ve onu başımdan savarak koridorda ilerledim.

Ama tabii ki, arkamdan gizlice sokulup solumda yürümeye başladı. Dişlerimi gıcırdattım, onu görmezden gelmeye karar verdim ve onun kendini beğenmiş varlığı beni takip etti.

“Dersiniz ne?” dedi tek kaşını kaldırarak. Hayal kırıklığına uğramış bir şekilde gürültülüce nefes verdim. Topuklarımın üzerinde döndüm, koridorun kalabalığında durdum, gözlerinin içine baktım.

“İngilizce.” dedim, sesim bitkindi fakat ona öfkeyle bakıyordum. “Neden benimle konuşuyorsun?” Onu şüpheli bir şekilde inceledim fakat o sadece omuz silkerek cevapladı. Ellerimi havaya kaldırıp inledim.

“Çünkü komşumsun.” Dünyanın en aptal insanıymışım gibi göz devirdi. Kaşlarımı çatıp onu geçmeyi umarak hızlıca yürüdüm. Fakat adımlarını kolayca benimkine uydurdu ve yanımda belirdi.

Vazgeçse n’olurdu ki?

“Aferin, Kaptan Apaçık*” dedim elimden geldiği kadar alaycı bir şekilde. Dediklerime kıkırdadı ve nedeni bilinmez, yanaklarıma ateş bastı.

“Benimki de İngilizce.” dedi umursamazca ve şimdi, ellerimi sımsıkı yumruk yapmıştım ve tırnaklarım avuç içime batıyordu. Riley gelmiş geçmiş en seksi ve sinir bozucu insan olmalıydı. Dur! Ne diyorum ben? Seksi falan değil.

Peki, bunun doğru olmadığını hepimiz biliyoruz. Tabii ki seksi ama bunu asla sesli şekilde dile getirmem.

“Öğretmenimiz de Bayan Day.” diye devam etti, öfke ve hayal kırıklığıyla homurdandım. Benimle aynı sınıftaydı. Harika.

Ondan önce gidip kapıya ulaştım ve zorlukla açtım. Ağır ağır yürüdüm ve arka taraflarda oturan Adele’in yanına geçtim. Riley de tam arkama oturdu.

“Sen az önce Riley Casper’la mı içeri girdin?” dedi Adele heyecanla. Gözleri ben ve Riley arasında mekik dokuyordu. Hızlıca başımı sağa sola salladım.

“Geçen seneki bazı ödevlerin kopyasını istedi sadece.” diye yalan söyledim sıranın üzerine kalemliğimi ve kitaplarımı yerleştirirken. Sarı dalgalı saçlarımdan yorgunca elimi geçirip masanın üzerine başımı koydum. Yeri döven topuklu tıkırtıları duyunca sınıf önündeki Bayan Day’i görmek için doğruldum, boncuk gözleri sınıfı tarıyordu.

“Bu kadın şeytani bir inek.” diye alay etti Adele, dudakları iğrenmeyle bükülmüştü. Gözlerimi Bayan Day’den ayırmadan Adele’i sessizce kafamı sallayarak onayladım. Konuşurken yakalanmak gibi bir niyetim yoktu.

Hafif bir top kafamın arkasına çarptı, elim arkada, havada yakaladım topu. Sıraya koyduğumda fark ettim ki buruşturulmuş, içinde kargacık burgacık, küçük yazılar olan kağıttan bir toptu. Arkamı döndüm ve masum bir şekilde bana bakan Riley’le göz göze geldim. Onu tokatlamak için yanıp tutuşmama rağmen derin bir nefes aldım. Kağıdı açtım ve okudum.

Saçın arkadan güzel görünüyor :)

Eğer onunla yalnız başıma dışarıda olsaydım, o sinir bozucu iltifatına öfkeyle bağırırdım. Tatlı olduğunu düşünüyordu. Değildi. Cevap yazdım.

Seninkinin aksine öyle :/

Notu yere attım ve sandalyesini gıcırdatarak itip aldığını duydum. Hafifçe güldü, Adele’in kafası karışmış bakışlarını görmezden gelerek sırıttım. Alnını kırıştırmasına neden olarak kaşlarını çattığını görünce hafifçe omuz silktim. Ve Adele önüne dönüp Bayan Day’le göz göze geldi…

“Bu da ne?” diye bağırdı Bayan Day. Gözlerini dehşetle büyütmüş, kollarını manyakça havada sallıyordu. Bu hareket sınıftakilerin kıkırdamasına sebep oldu. Kadının bakışlarını takip ettim ve yerde duran buruşmuş kağıdı görünce endişeyle Riley’ye baktım. Nedense, yüzünde sanki bunlardan eğleniyormuş gibi bir sırıtış vardı.

Umutsuzca Bayan Day’in kararlı adımlarla yürüyüp çömelerek kağıdı yerden almasını izledim. Karnıma kramplar giriyordu, sinirlerim gerilmişti. Riley’ye şeytani bir bakış attım.

Daha önce okulda hiçbir belaya bulaşmamıştım. Sicilim gayet temizdi ve temiz kalması konusunda artık şüpheliydim. Bayan Day’in suratı iğrenmeyle buruşmuştu. Bu demek oluyordu ki sicilimin temiz kalması imkansızdı.

“Bunu kim yazdı?” diye kükredi. Gözleri ben ve Riley arasında gidip geliyordu. Riley’ye döndüm, adeta gözlerimle ona umutsuzca yalvardım. O ise sadece omuz silkti. “Pekala. Riley Casper ve Jade Field. Okuldan sonra sizi alıkoyuyorum.” dedi Bayan Day. Sınıf güldü ve bize çocukça ‘ooo’ dediler. Umursamazca gözlerimi devirdim fakat gizliden gizliye cezalı olduğum gerçeğini önemsiyordum.

Eve gittiğimde annem beni öldürecekti.

*Kaptan Apaçık: Captain Obvious, şöyle kullanılıyor:

ali - abi sen nerde oturuyosun ya?
osman - evde oturuyorum.

işte, bu gibi bir diyaloğun devamında ali; "thank you captain obvious" diyor.

Ali neden İngilizce konuşuyor bilmiyorum :D İtü sözlük öyle diyor valla.

Yani apaçık, bilindik bir şeyin söylenmesi.

Okuduğunuz için teşekkürler, votelarsanız seviniriiim

Jerks Like You (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin