37. Bölüm: Bedel

2.9K 289 243
                                    

Uzun bir bölüm oldu. Kontrol etmedim, hata varsa kusura bakmayın~

***

Sonrasında bir hafta daha konuşmadık. Koskoca bir hafta. Odadan çıkmamak konusundaki inadım yüzünden hasta bile oldum. Evde olmadığı zamanlarda birkaç tur atmak üzere salona geçmek haricinde hiçbir şey yapmadım. Ah, tabii birde mecburi ihtiyaçlar için. Ama bu sefer yanıma gelip bir şeyleri düzeltmeye çalışacakmış gibi bir hali yoktu. Nitekim, gelmedi de. Bu sefer benimle birlikte o da sustu. Söyleyeceği veya söyleyebileceği her şeyi söylediğini o an anladım. Yani, en azından kendi duyguları ve bunun benimle ilişkili olan kısmına bağlı bölümü tamamen bitmişti. Yüzüne bakmamak için uğraşmama bile gerek kalmadı. O benim yerime kafasını çevirdi.

Ama hâlâ bana anlatması gereken şeyler olduğunu biliyordum ve bu hoş değildi. Yani sadece devlet sırrı oldukları için değil. Biliyorsunuz. Beni ölümüme yakınlaştıracak şeyleri öğrenmeye büyük bir hevesim yoktu sonuçta. Kimin olurdu ki? Yaşam boktan bile olsa can baldan tatlıydı. Onu berbat yapan asıl şey de buydu sanırım. Aşka benzemesi yani. Ne kadar kötü olursa olsun çekiciydi. Ne gidebiliyordunuz, ne de kendinizi tamamen bırakma imkânınız oluyordu. Oturup kendime bu süre içinde binlerce kez aynı soruyu sorsam da, kırmızı gözlü bir ucube olmak devlet tarafından öldürülmek veya kaçık Tehlikeliler tarafından barbekü yapılmaktan daha çekici geliyordu. Tanrım, bu halde ölsem cehennemin dibini boylayacağımı biliyordum. Sanırım bronzlaşmak yerine Chanyeol'ün beni yakmasını da daha çekici bulabilirdim. Veya ona ihtiyacım da olmayabilirdi. Çünkü ne diyordum? Lânet olası bir ucubeydim. Tek doğru kelime buydu.

Yaklaşık bir haftanın sonunda tekrar gideceğine emindim. Yani hep işi oluyordu ve istesem dudaklarına yapışarak hepsini öğrenmem bir saniyemi bile almazdı. Ama Park Chanyeol'ün hormonlarını tatmin etme merkezi işletmiyordum ve üstelik bana engel olan başka etmenler de vardı. Bir türlü geçiremediğim öfkem gibi. Bu seferin farklı yanı, evden gerektiği saatte çıkmayışı oldu. Birkaç saniye içinde kapımın önündeydi. Şu ucube olayından mı yoksa sıkıntıdan mı geliştirdiğimi bilmediğim sezgilerim bana yeterince yardımcı oluyordu. Bu yüzden konuşmasına gerek kalmadan orada olduğunu anlayabiliyordum. Ve her zamanki gibi, son iki konuşmamızda olana benzer bir şekilde bekledi. Birkaç dakika boyunca. Ben de biraz sonra oturduğum yataktan kalkıp, o elini öteki taraftan uzatırken kapı kulpunu aşağıya çektim ve yüzüme minik bir esinti vururken gözlerimi kırpıştırarak yere baktım. Bakışlarımı tekrar ona yönlendirdiğimde beni anlam veremediğim bir şekilde izliyordu. Kapıyı sonuna kadar açıp elimi kulptan çekmeden gözlerinin içine baktım ve bekledim. Sakince.

"Gitmemiz gerekecek." Biraz sonra biraz gergin bir şekilde dudaklarını araladı. "Burada daha fazla kalamayız."

"Sadece oradan oraya gidip duracak mıyız?" Başım hafifçe düşerken ve alttan bakışlar atmaya başlarken soğuk sesimle konuştum.

"Hayır." Net cevabı dudaklarından çıkarken az öncekine oranla daha sertti. "Sen beni dinlemeye karar verdiğinde ne yapacağımızı tam olarak anlarsın artık."

VENEUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin