Önceki Bölümden
* Robert, Alvin ve Tarık nezarethaneye düşmüşlerdi.
* Derinin babası kurtarmıştı.
* Çıktıkları zaman bir bara gitmişlerdi.
* Alvin sarhoş olduğu için barda kavga etmişti.
* Derinlerin karşılaşmışlardı.Derin
Arkadaşlarım Tuğçe ve Melisayla geçirdiğim güzel bir günün ardından evlerine yolcu etmek için kapıyı açtığım sıra da Robert, Tarık ve adını bilmediğim bir kişiyi gördüm. Robert ve Tarık'ın birbirlerini tanıdıklarını bilmiyordum. Onları biraz daha süzdüğümde Tarık ve Robert yanlarındaki tanımadığım kişiyi koluna girerek taşıyorlardı.. Orta boylarda, beyaz tenli ve oldukça sarhoş birisiydi. Evet yolda bile yürüyemeyecek kadar sarhoş birisi. Kızlara baktığımda onların da merakla karşımızdaki kişilere baktıklarını fark ettim.
Sonra bakışlarımı kızlardan çekip Tarık'a yönelttiğimde onunda pür dikkat bana baktığını gördüm. Robert bunu fark etmiş olacak ki bakışları ikimizin arasında gezdirip duruyor. Daha sonra bu olanlara tahammül edemiyormuşçasına
" Siz tanışıyor musunuz?" diye sordu. Bakışlarını ikimizin arasında gezdirmeye devam ederken.
" Böyle bir kızı tanımamı beklemiyorsun değil mi?''
Bu söylediği şeyle tüm sinirlerin tepeme çıktı. Sadece onu ağlarken gördüm diye bunu yaptığına adımın Derin olduğundan emin olduğum kadar eminim. Sende oturup ağlamasaydın bana ne ben mi ağla dedim sana!" Kardeşim ayıp denen bir şey var, bu ne be! Bu kız mı dedi sana ağla diye. Sen de ne diye ortalık yerde çocuk gibi ağlayıp duruyorsun. Ondan sonra da millete sataşıp duruyorsun." hislerime tercüman olan kişi Melisa'nın ta kendisiydi. Yine azıcık patavatsızlık ettik ama yerinde etti. Bu akşam olanları kızlara anlattığım için ikisi de olayları biliyor. Tabi ki onun ağladığını söylemek istemezdim ama beni üzgün görünce ne olduğunu sordular hatta baya sıkıştırdılar bende birazcık söylemek zorunda kaldım.
Melisa bunları söyledikten sonra zil zurna sarhoş olan resmen bunları duyduktan sonra dirildi ve konuşmaya başladı.
" Vayy! Buz kütlemiz erimeye mi başladı. Bu gerçek mi? Gerçekten Tarık'ı ağlarken mi gördün? Kırk yıl düşünsem Tarık'ın ağlayacağı aklımdan geçmezdi!" dedi ve Tarık'a baktı, daha sonra tekrar bana.
"Sen yumurtlayan bir horoz görmekten bile daha değerli ve bu dünyada ki hiç bir faniye nasip olmayacak eşsiz bir şey görmüşsün." dedi şaşkın bir suratla.Daha sonra Tarık'a baktım gözlerinden ateş çıktığını görmemek için kör olmak lazım. Gerçekten oldukça sinirle bakıyor. Mezarlıkta ki sinirli bakışı bunun yanında pamuk şeker kalırdı. O an kızlara söylemekle ne kadar büyük bir hata yaptığımı fark ettim.
" 'Böyle bir kızla' derken ne kadar haklı olduğumu bana kabul ettirdin. O zaman üzülmüş gibi yanıma gelen sen, şimdi ise sağda solda benim yaşadığım şeyleri anlatıyorsun. Asıl senin yaptığın ayıp değil mi, kalp içerlenmezse göz yaşarır mı hiç?" dedi başta sinirli çıkan ama sonlara doğru yerini sessiz bir üzüntüye bırakan sesiyle.
" Ben şe..." sözümü dinlemeden bana ve demin ki çocuğa öldürücü bakışlar atarak gitti. Sessizce çekip gitti.
Bizse arkasından öylece baktık.
✖✖✖
Tüm gece sabaha kadar olanları düşündüm. 'Kalp içerlenmezse göz yaşarır mı hiç?' bana herkezin içinde söylediği şeyleri düşünmekten gözüme uyku girmedi. Anladığım kadarıyla sert bir mizacı var ama buna rağmen ağladığını inkar etmedi, edebilirdi ama etmedi. Belli ki kalbinin içerlenmesine, gözünün yaşarmasına neden olan şey oldukça büyük ve üzücü bir durum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİ MÜKEMMEL ADAM
Teen FictionBirbirine oldukça benzemeyen ve aynı zamanda birbirine oldukça benzeyen iki karakterin hikayesidir. Tarık ve Robert... " Tunç Ahmet'i öldüremediyse Tarık'ı öldürür değil mi? Onların çocuklarının birbirini öldürmesini izlemek zevk verecek!" ( Melike...