İçime işleyen ses, sadece içime değil aynı zamanda ruhuma da işlemişti. Tüm damarlarımdan heyecan suları akarken ben sadece derin bir nefes almaya çalışıp arkamı döndüm. Nefesim soluk borumun yarısına kadar tırnanmış, sonra boğazımdaki yumruyla karşılaşıp yeniden akciğerlerimin içine dolmuştu. Gülümsemeye çalıştım fakat bu isteğimi beyin hücrelerim sadece küçük bir tebessüm olarak dışarı taşıdı.
''Merhaba, Gabrielle.''
Gözlerindeki parlaklıklarla, gözlerimden başlayıp ayak uçlarıma kadar süzdü beni. ''Aman Tanrım, ne kadar değişmişsin. Kaç yıl oldu görüşmeyeli, bir mi bir buçuk mu?'' Gabrielle, Justin'in kuzeniydi. İngiltere'de yaşıyordu ve onunla ilk ve son görüşmem Justin ile olan ilişkimizin birinci yılına yakındı. İngiltere'den Amerika'ya tatil için gelmişti ve bizde o zaman tanışmıştık. Ne kadar internet üzerinden birbirleriyle pek diyalog içinde olmasalar da onunla tanıştığımda Justin ona aynı kardeşi gibi davranmıştı ve bana kardeşinden farksız olduğunu anlatmıştı. Şimdi onunla burada karşılaşıyordum ve bu aynı zamanda ''Justin burada!'' diye bağıran kalbimi engelleyememem anlamına da geliyordu.
Daha samimi bir gülümseme gönderip konuştum. ''Bilemiyorum, çok uzun süre geçmiş gibi.'' İki üç adım atarak tam önüme ulaştı ve ince kollarını bedenimin etrafında sardı. Sarılmasına karşılık vererek kollarımı belinin arkasında birleştirdim. ''Çok solgun görünüyorsun ve aynı zamanda yorgun. Justin ile ayrıldığınızı duydum fakat bana sebebini hiç söylemedi. Anlaşılan bu ayrılıktan etkilenen tek sen değilsin.'' Kafasını omzumdan kaldırıp tepkimi gözlemlemek için bana baktı. Daha sonra sanki çözememiş gibi benden bir adım uzaklaştı ve sonra havada sallanan ellerimi tuttu. Derin bakışlarından rahatsız olup boğazımı temizledim ve gözlerimi kaçırdım.
Ne diyebilirdim ki? Hala Justin'in ismini duymak bile kalbimi harabeye çevirirken bu ayrılıktan etkilenmediğimi söyleyemezdim. Yorgunluğumun, güçsüzlüğümün nedeninin Justin olmadığını söylemezdim. Makyaj belki de dış görünüşümdeki dağınıklığı toplayabiliyordu fakat içimdeki dağınıklık gözlerim tarafından dışarı yansıyordu. Gözler bir aynaydı ve bu aynayı kirletmediğin sürece cam gibi her şeyi yansıtıyordu. Ben bu aynayı kirletmeyi bilmiyordum, hislerimi saklamayı beceremiyordum.
Justin'in de bu ayrılık sonrası acı çekmesine gelirsek, bu gayet normaldi. Uzun bir geçmişimiz vardı, yaşadığımız şeyler değerliydi ve şuan benden nefret etse bile bir zamanlar delicesine mutlu olduğumuz gerçeği hiçbir zaman çöpe atılamazdı. Ama onun çekeceği acı bir yere kadardı, bundan emindim. Çünkü eğer benim sevdiğim kadar sevseydi bırakmazdı, en azından ben bırakmazdım. Ve şuan beni bıraktığına göre ikimizinde verdiği değer net bir şekilde ortadaydı.
Konuşmak istemediğimi anladığında elleriyle ellerimin üstüne ufak dokunuşlar bıraktı. ''Geçen hafta buraya geldim. Justin geldiğim gün bu konser için bilet aldı, uzun süredir beklediği bir konsermiş. Neden Seattle konserini beklemediğini sorduğumda ise Washington'a gelmek aynı zamanda benim içinde değişiklik olacağı için tercih ettiğini söyledi. Fakat bir anlamı olduğunu bilmiyordum. Yani ikinizde bu konserdesiniz, bir anlamı olmalı değil mi?'' Ben konuşmak istemiyordum, anlaşılan o öyle düşünmüyordu. Bir anlamı vardı fakat sanki o bir şeyler öğrenmek ister gibi yaklaşıyordu. Belki de Justin her şeyi anlatmıştı ve o benden bir şeyler kapmaya çalışıyordu.
Ama en önemlisi Justin buradaydı. Nerede olduğunu bilmiyordum fakat o buradaydı. Kalbim, kendi duvarına yıkarcasına vurmaya devam ediyordu. Mutlu etmişti ve en sonunda yüzüstü bırakmıştı. Fakat kader bu ya, yine aynı ortamdaydık. Onu görmemiştim fakat şimdiden kalbindeki sıcaklığı hissedebiliyordum. Sanki karşımdaydı ve biz yine içimizdeki çekimi gözlerimizle dışarı sunmuştuk. Hissedebiliyordum, bir şeyler rayından sapacaktı fakat saptığı yol doğru yol mu olacaktı yoksa tekerliklerini parçalayarak yolun dışına mı kayacaktı?
Gabrielle'ye baktım. Benden neredeyse 2 yaş küçüktü ama yinede yaşına göre olgun gözüküyordu. Justin gibiydi, hiçbir durumda kendini küçük düşürmelerine izin vermezdi. Ben ise daha çok o izin verenlerin arasındaydım.
Suskunluğumu kabul edip dışarıya derin bir nefes verdi. ''Pekala, daha fazla Justin hakkında konuşmak yok. Özür dilerim.'' Ellerimi tutarak sandalyelere doğru adımladı. ''Sadece Justin en son dışarıda sigara içiyordu, her an burada olabilir. Bilmek istersin diye düşündüm.'' Derin bir nefes aldım. Benimde zaten istediğim şey bu değil miydi? Yüzleşmek.
Tekrardan gözlerimi Gabrielle'ya çevirdiğim de fazla suskun kaldığımı farkettim. Bacaklarını hızlı hızlı sallıyordu ve konsere odaklanmak istiyor gibi bir hali vardı. Ördüğüm duvarlardan bir kaç tuğla kaldırdım ve ona döndüm. ''Asıl ben özür dilerim, fazla suskun kaldım sanırım. Biraz yorgunum dediğin gibi, farklı konulardan bahsetsek daha hoş olur. Sen nasılsın? Pattie nasıl?''
Gözlerini kalabalıktan çekip gülen gözleriyle bana baktı. Gerçekten onu sıkmıştım anlaşılan. ''Ben iyiyim, yeniden üniversiteye hazırlanıyordum ki duymuşsundur zaten. Sınava girdim geçen günlerde, iyi bir sonuç bekliyorum. Eğer ondan da umduğum gibi bir sonuç almazsam buraya taşınacağım sanırım ve Pattie'de gayet iyi. Ben geldiğimde onu da Kanada'ya yolladık. Tatil yapmak istiyormuş. Kanada da nasıl tatil yapılabilirse artık.'' Güldü. Kanada soğuk bir ülkeydi ve yaz tatili için pek uygun değildi. Fakat eminim ki asıl amacı tatil değil, çocuklarını görmekti.
Bu düşüncem aklımdan geçtiğinde genişçe gülümsedim ve tam bu fikrimi Gabriella'ya da belirteceğim sırada kalbimde bir uyuşma oldu. Kalabalığı yararak gelen Justin bunun belirtisiydi tabii ki. Kalbimin atışları göğüs kafesime sığmadı ve içindeki tüm nefesi emdi. Beynim uyuştu ve gözlerim beynimin etkisi olmadan bir noktaya takılı kaldı. Kapatıp görmemiş gibi yapmak istedim fakat beynim çoktan kontrolü elinden bırakmıştı. Tüm organlarım onu görmem ile harekete geçmişti ve bazıları işlevlerini şaşırıp birbirine karışmıştı.
Gözlerimiz çarpıştığında beynimin arkasındaki düşünceler birbirlerini yaraladı ve hiçbir şey düşünemez duruma geldim. Justin, tam o anda durdu. Durdu ve bekledi. O ne hissediyordu, merak ediyordum. Bir anda vücudumu büyük bir merak dalgası kapladı. Sadece ne hissettiğini değil, elimden kayıp giden her noktasının ne durumda olduğunu merak ediyordum. Gözlerini yumdu ve derin bir nefes aldı. Sonra ellerini şekilsiz duran saçına değdirdi ve yavaş adımlarını bizim oturduğumuz yere çevirdi.
Birinci adım, ikinci adım, üçüncü adım ve dördüncü adım.
Adımları kesildiğinde yanımdaki koltuğa kendini bıraktı. Gözlerimi yumdum ve kafamı ona doğru çevirdim. Kalbim sıkışmıştı.Kalbimi bir kutunun içine koymuşlardı ve bir gökdelenin üstünden aşağı atmışlardı. Ve o, sanki yanımda değilmiş gibi sessizliğini sürdürüyordu. Gözleri kalabalıktaydı ve nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. En azından onu bu kadar tanıyordum.
Bir kaç saniye kalabalıktan gözlerini çekmedi. Kollarını bacaklarına bırakmış ve kendini hafifçe öne eğmişti. Düşünceliydi, bunu farketmiştim. Ne bana bakıyordu, ne de Gabriella'ya. Bir anda gözlerini bana çevirdiğinde sarsıldım. Kalbim gökdelenden aşağı doğru düşerken parçalanmasına santimler kalmıştı.
Ve sonra Justin'in gözlerinin içinden bir heyecan parıltısının geçtiğini gördüm.
İşte o an,
Kalbimin yere yapışmayacağını anladım.
Benim içime sindi
Sizce nasıl?
İlk hikayem ve kesinlikle hatalarım vardır
Bunları benimle paylaşırsınız çok çok çok mutlu olurum
Teşekkürler💘

ŞİMDİ OKUDUĞUN
where are you now | jb
Fanfic"Kalplerimiz yavaşlıyordu ama biz dayanıklıydık." SD için.