Her gün ölmediğimi bilmek canımı yakıyor...
CUMARTESİ
Gözlerimi yavaşça araladığımda koyu renk perdeden sızan güneş, günün aydınlandığının habercisiydi. Perşembe akşamı üzerimde olan yorgunluktan dolayı Cuma hastaneye gitmeyip bütün gün evde yatmıştım.
Yavaşça yanımdaki saate baktım. 8'e geliyordu. Ayjaan 11 de havalimanında olacaktı. Dün üşendiğim için alışverişe gidememiştim ve şuan gitmem gerekiyordu. Hızlıca yataktan kalkıp dolaba yöneldim. Bakalım muhteşem dolabımdan ne giyebilirim.
Birkaç dakika göz gezdirdikten sonra siyah pantolon ve siyah t-shirt alıp hemen giyindim. Hava sıcak olduğu için saçımı toplamam iyi olurdu.Toka bulmak için çekmeceleri karıştırırken aynadaki görüntüm dikkatimi çekti. Uzun, sarı ve gür saçlarım, ürperten mavi gözlerim ve yüzümdeki ölüm soğukluğu. Farklıydım, belki de hep aynıydım. Kendime bakmaktan nefret ettiğim için gözlerimi aynadan aldım.
Tokayı bulduğum gibi saçlarımı at kuyruğu yapıp Ayjaan geldiğinde yemek yiyeceğimiz için hızla çantamı ve telefonumu alıp evden çıktım.
Marketten içeriye girdiğimde çok kalabalık değildi. Hızlıca hazır pizza, sucuk ,salam ve daha bir çok şey daha alıp kasaya ilerledim.
Parayı ödedikten sonra poşetleri arabaya taşıdım. Saate baktığımda 10' u 15 geçiyordu zaman olmadığı için poşetleri eve bırakmadan havalimanına sürdüm.
Havalimanına geldiğimde 11 olmasına birkaç dakika olduğunu gördüm, yetişmiştim. Çok heyecanlıydım. 2 yıldır görüşmüyorduk ve onu fazlasıyla özlemiştim. O bu değersiz hayatımdaki en önemli kişiydi.
Ve işte o an elinde bavuluyla Ayjaanı görmemle iki gün önce akmayan gözyaşlarım kendini ele verdi. Herkesin zaafları vardı. Benim en büyük zaafım Ayçaydı. O çok farklıydı. Gerektiğinde ablam, abim ,annem, babam, sevgilim hepsi oluyordu. Elindeki bavulu bırakıp bana doğru geldi ve sarıldı.
Herkesin içinde ağlamam yasaktı. Kendime kızmaya başladım. Ama içimdeki ses 'sus artık şu yasağını bir kere çiğnesen ne olur? ' deyince sustum. Ben bu kadar ağladıysam Ayçayı düşünemiyordum.
Öylece birbirimize sarılmış bir şekilde bekledik bir süre. Ben gözlerimi silip kafamı kaldırdım ve gözlerine baktım.
"Bunu ağır ödeyeceksin Ayjaan. Senin yüzünden havalimanının ortasında ağladım." Dedim sitemle ama o da farkındaydı kızmadığımın.
"Sus be salya sümük ağlamaya meyilli olan sensin. Neyse ne yorgunum ve acıktım hemen gidelim eve"
" Tamam hadi yürü"
Ne kadar bavulunu taşımak istesem de izin vermedi.
Arabanın yanına geldiğimizde bavulu bagaja attı. Ben sürücü koltuğuna oda yanıma oturdu. Ve evin yolunu tuttuk.
Yolda Ayjaan Hindistan da yaşadığı rezillikleri anlatıyordu bende genelde göz deviriyordum.
Onu takmadığımı görünce radyodan şarkı aramaya başladı. Kanallardan birinde durdu. Son ses açıp eşlik etmeye başladı.
" Böyle zulüm olur mu gözünü seveyim adımı sorsan söyleyemem yemin ederimmmmmmmmm. Ahhhhhh ellerim titriyorrr of bir ateş basıyorrrrr" bu artık eşlik etmek sayılmıyordu bildiğin hönkürüyordu.
Şarkının sesini kısıp " Ayjaancım mal arkadaşım hani yorgundun , hani açtın? Sussana güzel kardeşim "
"Valla model varsa bana yorgunluk işlemez "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PSİKİYATR(Düzenleniyor)
General Fictionİçimdeki boşluk git gide büyüyor ve gün yüzüne vuruyordu. Yalnızlığımı saklama çabam her gün daha da yakıyordu canımı. Ölümü kabullenmek ve ölememek beni daha da kimsesiz kılıyordu. Derin bir nefes alıp önümdeki mezara baktım. Son kez baktığımı bile...