M Ü G E
Barış ile aramızı düzelteli yaklaşık iki hafta olmuştu. İki hafta boyunca halimiz kaldığı süre boyunca sinemaya gitmiş, Tuna ile birlikte zaman geçirmiştik. Bizim aramızı düzeltmiş olsa da onu son zamanlarda çok durgun görüyordum. Belki de üniversite zamanımızda onca kızın ahını aldığı için onların ahı aynı zamanda tutmuştu kim bilir?
Asistanlığım bol nöbet tutmalı geçiyordu. Bu hafta ise servisten polikliniğe geçmiştim. Poliklinik, servise göre biraz daha rahat olsa da nöbet tuttuğum günler ekstra bir çaba sarf etmem gerekiyordu. Servise alıştığım için poliklinikteki hasta sirkülasyonu çok fazla gelmişti.
Öğle aramızda Tuna ile buluşmuştuk. Tuna benden önce gelmiş bir masada oturuyordu. Ben ise poliklinikte yaşamış olduğum olaydan dolayı kendimi kötü hissediyordum. Tuna ile birlikte Barış'ı bekliyorduk. Yemeklerimizi önceden söylemiştik. Barış da gelip masamıza gelirken siparişlerimizi alıp oturmuştu. O da yoğun bakımdan süt çocuğu servisine geçmişti.
''Dokunsak ağlayacakmış gibi duruyorsun Müge neden?'' Tuna yeni gelmiş olan yemeğinden ısırık alıp meraklı gözlerle bana bakıyordu. Barış da meraklı bakışlarını yöneltmişti.
''Anlatacağım ama başkasına anlatmak yok.''
İkisi de ciddi bir ifadeye büründü. Anlattıklarımdan sonra bu kadar ciddi durmayacaklarını adım gibi biliyordum.
''Biliyorsunuz polikliniğe geçtim. Bir hastam ile ilgili bir şey sormak için Yusuf hocanın yanına uğradım. Hastası ile ilgileniyordu sormak için bekleyeyim dedim. Hastası gebelik istediği için gelmiş odasından uğurlarken hastasına kolay gelsin başarılar dilerim dedim.''
Cümlemin sonunda o anı yeniden yaşadığım için utancımdan ellerimi yüzüme kapatıp Barış'ın omzuna kafamı yasladığımda ikisi de bana kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Bunu Tuna'nın sesinden Barış'ın da omzuna yaslandığım için bir hayli hissetmiştim.
Tuna ayranının bittiğine salladıktan sonra emin olunca tepsisine bıraktı. ''Müge bu tür şeylere genellikle ben düşerim. Senden hiç beklemezdim.'' Ellerimi yüzümden çekebildiğimde yanaklarım yanıyordu. Gözlerimle göremesem de kızarmış olduğumu hissediyordum. Barış gülmeye devam etse de kendini çabuk toparlamış beni teselli etmeye çalışmıştı.
''Sizinle kalmayı ve senin poliklinik maceralarını dinlemek istesem de şimdi gitmem gerekiyor Müge. Kolay gelsin başarılar dilerim.'' Gülerek yanımızdan uzaklaşırken elimin ucuyla da olsa yetişebildiğim kadarıyla Tuna'ya uzanıp hafifçe vurmuştum. Arkasına dönüp gülmeye devam etse de dediği gibi gitmesi gerektiği için hızlıca uzaklaşmıştı.
Barış ile baş başa kaldığımızda elim boynumdaki kolyemin ucuna gitti. Barış'ın gözleri kolyeme takıldığında yüzüne bir gülümseme yayıldı. Bu kolyeyi ilk yıldönümümüzde o hediye etmişti.
''Bu hafta sonu İstanbul'a gidiyoruz değil mi?''
Kafamı onaylar bir biçimde salladım. Sonrasında yemeğimden bir lokma alıp konuştum. ''Nöbetlerimi ayarladım. Bir aksilik olmazsa evet gideceğiz.''
''Peki, İstanbul'da görmek istediğin birisi var mı?''
Barış'ın kimi kast ettiğini çok iyi biliyordum. Sinem'den bahsediyordu.
''Hayır yok.''
Isırdığım lokmamı yutup ellerimi tepsideki ıslak mendil ile silerken konuşmaya başladım. Biraz önceki sert cevaplarımdan Barış'ın sormak istediklerini tam anlamıyla soramadığını biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üniversite Çarpıntısı
RomanceÜniversite zamanı aşklar başkadır. Peki ya ebediyse? Bir defa gözler buluştuğunda kalpler birbirleriyle uyumlu bir yapboz parçası gibi birbirine kenetlenir. Peki ya bir dans onların geleceğini belirlerse... Aşk, Müge ve Barış için durmuş bir kalbi...