-17-

2.7K 164 31
                                    

B A R I Ş

Oturduğumuz kafeden hastaneye geçişimiz kaç dakikada olmuştu, o yolu nasıl gitmiştik hiçbir fikrim yoktu. Babamın hastaneye kaldırıldığı haberini aldıktan sonra kulaklarım uğuldamaya başlamış ardından da görüş alanım bulanıklaşmıştı. Görüş netliğim, 1080p netliğinden 144p netliğine geçiş yapmıştı. Kulaklarımdaki uğuldamanın duvarını aşabilen ilk ses Tuna'nın sesi olmuştu ancak yine de tam anlamıyla ona bakamamıştım. Sonrasında Müge, yüzümü avuçlayıp kendine bakmamı sağlarken 144p netlik sadece Müge'nin yüzünde netleşip tekrardan 1080p'ye döndü. Bakışlarım bir saniyeliğine olsun Müge'nin kahve gözlerinde dinlenirken kulaklarımdaki uğuldamadan yine onun sayesinde kurtuldum.

''Barış hayatım bir sorun yok değil mi?''

Gözlerimi kapatıp başımı yana salladım. Sanki sallayınca duyduğum şeyler dökülüp benden uzaklaşabilecekmiş gibi gelmişti o an için ama olmamıştı işte. Konuşabildiğimde ise kekelemiştim. Korkumdan kekeleyerek cevap vermiştim.

''Ba-babamı hastaneye kaldırmışlar.''

Sonrasında kafeden apar topar çıkıp araba yönelmiştik. Müge ile ben arabanın arka koltuğuna otururken Jülide de şoför koltuğunun yanındaki yerde yol almıştı. Müge ellerimi avuçlarının içine almış okşuyordu. Şu an konuşamıyordu ama ellerinin verdiği mesajı gayet iyi anlıyordum. ''Bak diyordu. Bak ben buradayım. Yalnız değilsin.''

Burhan Çelik, babam, biraz kilolu bir adamdı. Hafif göbekli yanakları da tombul bir adamdı. Gördüğünüzde yanaklarını sıkarak sevmek isteyeceğiniz tarzda olan o tonton olan amcalardandı. Biraz da boğazına düşkün birisiydi. Annemin yemeklerinden bahsederken ''Kurşun atarım kurşun yerim Akife'nin yemekleri için.'' derdi. Annemin yaptığı özellikle etli ve yağlı yemekleri yerken gözündeki parıltılardan çok mutlu olduğunu görebilirdiniz. Biraz da stresli bir adamdı. Bütün bunların birleşiminde bir yerde vücudu tabii bir yerde sinyal verdi.

Pratisyen hekim olarak mezun olduktan sonra mecburi hizmetimizi yaptığımız o kısa süre içerisinde babam kontrol için gittiği bir muayenede önüne bir sürü engel konmuştu. Öncelikle bir diyet listesi önerilmişti. Sonrasında ise hayatına biraz spor eklemesi gerekliydi. Tabii bir de stresten uzak durması gerekiyordu. Hayatta stresten uzak kalmak mümkün müydü ki?

Annem, babamın diyet listesine uymak için elinden geleni yapıyordu. Babam günlük yürüyüşlere çıkıyordu. Yani dikkat ediyordu. Bu sabah evden çıkmadan önce yediği böreği bahane etmesine aldırmadan onu dinlemeyip hastaneye götürmeliydim. Götürmeliydim ki kaldırmak zorunda kalmasalardı. Belki daha önce farkına varıp iş ilerlemeden önlemini alabilirdik.

Tuna'nın arabayı acilin önüne çekmesiyle bakışlarım yoldan ayrıldı.

''Siz inin ben arabayı park edip geliyorum.'' Böylelikle Müge inip hızlıca benim yanıma gelip vakit kaybetmeden elimi tuttu. Jülide de hemen yanımızda yürüyordu. Babamı bizim asistanlık yaptığımız hastaneye kaldırmışlardı bu yüzden yabancı olmadığımız bir yerdeydik. Birkaç metre adımladıktan sonra acilin kapısından giriş yaptık. Ablam ve annem hemen görüş alanıma girerken Müge'nin elini istemeyerek de olsa bırakıp annem ve ablamın yanına yöneldim. Annem ve ablama kollarımı açarak ikisine de sıkı sıkı sarıldım. Geri çekildiğimde annemin de ablamın da gözleri su akıtan bir musluk gibi karşımda duruyorlardı. Önce annemin akan gözyaşını sildim sonrasında da ablamın.

''Hadi,'' diyebildim. Babamın durumunun nasıl olduğunu bilmediğim için küçük bir çocuk gibi ben de ağlamak istiyordum ancak ablam ve annemin karşısında kendimi bırakırsam yıkılan son kaleleri olurdum. Ciğerlerime derin bir nefes çektim. ''Ne oldu nasıl oldu da hastaneye kaldırdınız babamı bir anlatın.''

Üniversite ÇarpıntısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin