-16-

2.9K 171 31
                                    

M Ü G E

Uzun zamandır hayattan çok büyük bir beklentim yoktu. Şu sıralar yapabildiğim şeyler de kısıtlı olduğu için ev ve hastane arasında mekik dokuyordum. Tabii şartları zorlayarak belli başlı minik de olsa şeyler başarabiliyorduk. Örneğin geçen haftaki İstanbul gezimiz gibi.

Bugün de bir şeyleri başarabildiğimiz bir gündü. Uzun zamandır ilk defa ben, Barış ve Tuna'nın izin günü aynı gündü. Bunu denk getirebilmek için Tuna ile epey çabalamamız gerekmişti. Çünkü bugün Barış'ın doğum günüydü! Birlikte bir şeyler yapacağımızın farkına varmıştı elbet ancak tam anlamıyla öğrenmemesi için Tuna ile ağzımızı bıçak açmıyordu.

Barış'ın doğum günü sabahı Barışların evine kahvaltıya davetliydik. Hava birkaç gündür ekstra bir soğuktu. Hava tam olarak kar soğuğu vardı. Bu yüzden kalın, boğazlı bordo rengi bir kazak ve siyah pantolon giymiştim. Barışların evine ise Tuna ile birlikte geçecektik. Zil çaldığında ise Tuna soğuktan kıpkırmızı olmuş bir şekilde kapımızda bekliyordu.

''Tuna domates gibi olmuşsun!'' Tuna'nın bu haline gülmek istesem de üşüdüğü için tam olarak her zamanki hazır cevaplılığıyla cevap veremiyordu.

'' Araba sizin evinize yaklaştığımda ancak ısındı. Haliyle ben de tam ısınamadım.''

Tuna'yı daha çok bekletmemek için annem ve babamla kısaca vedalaşıp Tuna ile birlikte arabasına ilerledim. Hava gerçekten çok soğuktu. Arabaya varasıya kadar ellerim donmuştu. Koltuğuma oturduğumda titremeye başlayışım heyecandan mıydı yoksa soğuktan mıydı bilmiyordum.

Tuna da koltuğuna yerleşip kemerini taktı. Yola çıkmadan önce bana döndü. ''Kaloriferi çalıştırdım ancak ısınman biraz zaman alır.''

Tuna'ya gergin bir şekilde gülümsedim. ''Soğuğun yanında heyecanın da etkisi var titrememde Tuna.'' Tuna dediğimle gülse de bakışlarını yola çevirip hızlıca adapte oldu. Barış'ın ailesi ile tanışmıştım elbette ancak evlerine gitmek beni bir başka heyecanlandırıyordu doğrusu. Elimiz boş gitmek istemediğimizden bir börekçiden börek alıp Barışların kapılarını çaldık. Bize kapıyı açan Barış'ın annesi Akife teyze olmuştu. Müstakbel kayınvalidem.

Akife teyze elimizdeki poşeti alıp hızlıca Berfin'e uzattı. Sonrasında ise hem benim hem de Tuna'nın montunu alarak bizi içeriye kahvaltı masasına buyur etti. Tuna'yı tıpkı anne ördeği takip eden bir yavru ördek gibi takip ediyordum. Çünkü Tuna, Barışların evine benden daha çok gelmişti ve rahattı ben ise onun aksine yaprak gibi titriyordum. Barış'ın babası Burhan amca ve Barış ile görüştükten sonra kahvaltı masasına oturduk. Berfin getirdiğimiz böreği tabaklara paylaştırıp masaya geldiğinde ise yapbozun eksik tüm parçaları tamamlanmıştı. Boş durmak istemediğim için hemen ayaklanıp ben de çayları doldurup yerime oturdum. Bakışlarım ilk önce Barış'ın bakışları ile buluştu. O kadar parlak bir bakıştı ki sanki bakışlarına gece gökyüzünde görülen en parlak yıldızı, Sirius yıldızını saklamış gibiydi.

Bakışlarım daha sonra Akife teyzenin bakışları ile buluştu. Barış'ın o okyanus mavisi bakışlarını miras aldığı kişiyle. Tabii Barış'ın bakışlarına kıyasla daha yaşlı daha bilge bakıyordu ama biraz dikkatli bakarsanız sizi bakışlarına davet eden bir sıcaklığı vardı. Güven verici bir bakıştı. Akife teyze ile süren kısa ama minnet dolu bakışmamızın sonunda afiyetle kahvaltımızı yapmaya koyulduk. Kahvaltı bitiminde Burhan amca, Barış ve Tuna masadan koltuklara geçiş yapmış ve futbol hakkında koyu bir sohbete dalmışlardı. Akife teyze de kahvaltısını bitirip toplamak için ayaklanmışken aynı anda hem ben hem de Berfin onu aynı anda durdurup Barışların yanına göndermiştik.

Üniversite ÇarpıntısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin