M Ü G E
Yeni yıla gireli birkaç gün olmuştu. Karlı bir Çarşamba günüydü. Hava birden o kadar soğumuştu ki işe giderken donmamak için kat kat giyinip pırasa gibi işe geliyordum. Geçirdiğimiz günler içerisinde ise Burhan amca taburcu olmuştu. Barıştan duyduğuma göre yeni bir diyet listesi uygulanması için hastanemizdeki diyetisyenden randevu almışlardı. Burhan amcanın bu yeni diyet listesi lafından pek memnun olmadığını da anlatmıştı. Ancak bu sefer üç koldan bu diyeti uygulaması için Barışların çabalayacağını biliyordum.
Bu sırada ben jinekoloji servisi rotasyonuna geçmiştim. Barış, çocuk acil rotasyonundaydı Tuna ise rotasyonundan pek şaşmıyordu. Genellikle servisteydi. Burhan amca rahatsızlandığında tanıştığımız acildeki asistan arkadaşımız Aras ile de o günden sonra sık sık karşılaşıyorduk. Barış zaten çocuk hastanesinde olduğu için genellikle Aras ile görüşen ben ya da Tuna oluyorduk ama genellikle Tuna'nın acilden çağrıldığı durumlar bana göre fazla oluyordu. Bunun sonucunda yıllardır kemik arkadaş grubumuz git gide genişliyordu.
Öğle aramda Barış ve Tuna ile buluşacaktım ancak düşündüğümden biraz geç çıktığım için elimden geldiğince hızlı olmam gerekiyordu. Üzerime aldığım polar hırkama sarınarak hastanenin kantinine girdim. Barış elini kaldırıp yerini belli ettiğinde oturdukları masa hemen gözüme hemen çarpmıştı. Bir şeyler alıp yanlarına geleceğimi belirtmek için yemek sırasını işaret ettim.
En nihayetinde on dakikanın ardından verdiğim siparişi alıp yanlarına gidebildiğimde Barış ve Tuna geldiğimi görür görmez yaramazlık yapıp yakalanmış bir çocuk gibi kalakalmışlardı. Ekmeğimden bir ısırık alıp yutkundum. ''Hayırdır ne bu haliniz?''
Tuna elindeki çatalla Barış'ı işaret ederek, ''Senin bu sevgilin var ya,'' diye söze girdiğinde devamında bakışlarım Barış'a çevrilmişti. Barış elini uzatıp cimciklemek istese de Tuna bu hareketten kıvrak bir hamleyle kaçmıştı. Barış'a bakmayı sürdürüp ekledi. ''Grip olmuş. Hiç de dikkat etmiyor.''
Yemeğimi beklerken sırada biraz üşümüştüm ve parmak uçlarım bir hayli soğumuştu. Elimi uzatıp Barış'ın alnına koyduğumda biraz irkildi. ''Ateşin yok.'' diye elimi çektiğinde nefesini dışarı verdi ancak hemen sonrasında minik bir öksürük krizine girdi. Tuna önündeki suyu ona uzatırken Barış birkaç yudum aldıktan sonra eliyle boğazını tuttu. Suyu bitirip masaya koyunca bakışlarını Tuna ve benim aramda gezdirip normale göre sessiz bir şekilde konuştu.
''Boğazımda sanki bir yangın var. Kendi sesimle konuşmaya çekiniyorum. Sanki biraz sessiz konuşmazsam boğazım daha çok yanacakmış gibi hissediyorum.'' Boğazını tekrar temizleyip devam etti. ''Havaların soğumasıyla grip de arttı. Üst solunum yolu enfeksiyonuyla gelen çocuklarım da fazla. Genelini de okula yeni başlamış olanlar oluşturuyor. Sanırım onlardan kaptım.''
Bir iç çekip baktım. ''Babam terzi kendi söküğünü dikemez demişti ben hastalandığımda gerçekten kendi söküğümüzü dikemiyoruz galiba biz.''
Barış beni onaylarken Tuna bir elini kaldırarak el salladı. El salladığı kişiyi görmek için döndüğümdeyse Aras bize doğru geliyordu.
Aras yanımıza geldiğinde kısaca hepimize bir baş selamı verip gülümsemişti. Gülümsediği anda yanaklarındaki gamzeler belirirken etrafına pozitif bir enerji saçıyordu. ''Afiyet olsun.'' dileyerek bir elini Tuna'nın omzuna koydu.
''Otursana Aras.'' Tuna eliyle masayı işaret etmişti. Barış ve ben de Tuna'yı onaylar biçimde kafamızı
Aras diğer elini göğsüne götürdü. ''Sağ olun. Bir şeyler alıp geri döneceğim sizi görünce selam vermek için yanınıza uğradım.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üniversite Çarpıntısı
RomansaÜniversite zamanı aşklar başkadır. Peki ya ebediyse? Bir defa gözler buluştuğunda kalpler birbirleriyle uyumlu bir yapboz parçası gibi birbirine kenetlenir. Peki ya bir dans onların geleceğini belirlerse... Aşk, Müge ve Barış için durmuş bir kalbi...