Bundan yaklaşık iki yıl önce her genç kızın yaşamak istediği bir hayata sahiptim. Büyük bir evim, içi pahalı ve çoğu marka giysilerle dolu bir dolabım ve beni gerçekten çok seven bir babam vardı. Annem için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Çünkü annem çok işkolik ,bir o kadar da katı ve her şeyin mükemmel olmasını isteyen bir kadındı. Kariyeri ve vizyonu onun hayatında benden bile daha önemliydi. Öyle ya ben beş yaşımdayken bile ardı ardına kural koymuş, en ufak bir şeyi atlayınca beni evin kilerine kilitlerdi. Boğazım yırtılana kadar bağırır, ağlardım ki sonunda yorulur ve un çuvallarına sarılır öyle uyurdum. Her defasında yatağımda uyanır, kapının kenarından annemle babamın kavgalarını dinlerdim.
"O daha çocuk! Onun da tüm çocuklar gibi gülüp oynamaya hakkı var. Kilere kilitlemek de neymiş! Sen aklını mı kaçırdın?"
"Ona şimdiden söz geçiremezsem ileride ne olacak peki? Deniz Hanım'ın kızı şunu yapmış diye arkamdan konuşacaklar. Ben misyonumu ve vizyonumu kolay yapmadım Hakan!"
"Hastasın sen. Tedavi olman gerek senin." Diye bitirirdi babam tartışmalarını.
Her defasında ağlayarak yatağıma yatar ve annemin beni sevmediğini düşünürdüm. Babam ise bu düşünceme kızardı.
"Böyle düşünme. O seni seviyor sadece işleri o kadar fazla ki sana vakit ayıramıyor."
İkimizde yalan olduğunu biliyorduk. Ancak annem konusunda o kadar ümitsizdim ki bu yalana sığındım. "Annen seni seviyor. Sadece vakti yok."
Babam her sabah beni uyandırmaya gelir, gelirken de bana çikolata getirirdi. Annemin her zaman ki katı kurallarından bir tanesi de 'Fast food yeme şişmanlarsın. İnsanların Deniz Hanım'ın kızı şişman der beni rezil edersin!' bazen annemin gerçekten hasta olduğunu düşünüyordum.
Gökyüzüm derdi bana. "Uyan gökyüzüm okula gitme zamanı.." sonra saçlarımı okşar tatlı tatlı gülümserdi. Ona minnettardım. Hem annemin ardında bıraktığı boşlukları doldurmaya çalışıyor, hem de bana babalık yapıyordu. Sanırım beni koşulsuz seven tek kişi babamdı.
12 yaşındaydım. O gün eve bir karış suratla, neredeyse ağlayacak vaziyette gelmiştim. Akşam yemeği boyunca tek bir laf bile etmemiş sadece önümdeki yemeğe işkence çektirmiştim. Tipik bir aşk acısı sendromu işte.
O akşam babam, elinde bir tabak dolusu çikolatalı kurabiyeyle odama gelmişti. O kurabiyelere asla hayır diyemeyeceğimi bildiği için her sıkıntımda bu tuzakla yanıma geliyor ve derdimi dinliyordu. En savunmasız olduğum anlardan birinde ona ilk aşk acımı anlattığımda sanki tahmini doğru çıkmış gibi gülümsedi. Ceketinin cebinden içini kendi doldurduğu bir müzik çalar çıkardı. Bana bunu verirken söylediği cümleyi asla unutmam.
"Derdini müziğe anlat gökyüzüm. İnsanların sana sırt çevirdiği zamanlarda o seni hep dinler."
O günden sonra bir sıkıntım olduğunda soluğu müzik çalarda aldım. Babam yanıma gelmeyi azalttığında büyüdüğümü anlamıştım.
15. yaş günümde evimizin yakınında bulunan çocuk parkına gitmiştik. Her yıl doğum günümde babamla buraya geliyor ve doğum günümü burada kutluyorduk. Beni salıncakta salladıktan sonra köşedeki pastaneden aldığı küçük çilekli pastanın üzerindeki mumu cebindeki çakmakla yaktı. Mumu üflemeden önce her genç kızın hayatında en az bir kere yaşamak istediği şeyi diledim. Gerçek aşk..
Babam elinde tuttuğu ucunda küçük pırlantalardan yapılma beyaz bir bulutun olduğu kolyeyi boynuma takarken kulağıma "Gökyüzü kadar ömrün olsun.." diye fısıldamıştı.
Ona sarıldığım an patlama sesiyle irkildim ve karnımdan akan sıcak sıvının ne olduğunu anlamaya çalıştım. İnsanlar deli gibi çığlık atıyor ve kaçışıyordu. Üç el silah sesinden sonra babam acı bir gülümsemeyle yüzüme baktı ve ardından yere yığıldı. Dizlerimin üzerinde çökmüş çevreye bakıyordum. Onu görmüştüm. Siyah bir kapüşonlu giymiş kafasını önüne eğmişti. Elinde bir silah vardı ve yüzünü saklıyordu. Sonrası karanlık. Hastanenin koridorunda yaralı olarak bulmuşlar beni. Doktorlar ise o an hissettiğim acıyla salgıladığım adrenalin sayesinde sürünerek geldiğimi düşünüyorlar. Bana sorarsanız beni oraya birinin bıraktığını düşünüyorum. Çünkü parktan hastaneye sürünerek gelmem biraz imkansızdı.
Aylarca odamdan çıkmadım. Sadece tek bir şey düşündüm.
"Neden babam?"
Karıncayı bile incitmeyen adam birine ne yapmış olabilir ki?
Her sabah uyandığımda gözlerim onu ve bana getirdiği çikolatayı arıyordu.
Ya da bir sıkıntım olduğunda her zaman getirdiği gibi bu seferde çikolatalı kurabiye getirip beni kandırmasını istedim.
Bekledim.
Ama o gelmedi.
Size mutluluk veren yolu izleyin demiş Josehp Cambell. Babam öldüğünden beri ben o yolu mumla arıyordum.
Ben Mavi. Mavi Akyol. Mutluluğun % 0,0001'lik kısmını kapsayan kız.