Düğün hazırlıkları tam gaz devam ediyordu. Annemle davetiyelerden tut, nikah şekerlerine kadar herşeyi seçmiş, şu an ise gelinlik provasındaydık. Annem boy aynasında kendine bakıyordu, ben ise bir kenarda oturmuş pasta örneklerinin tadına bakıyordum.Tabi düğünden önce kilo almasın diye pasta tadım görevi de bana aitti.
Tatlar artık o kadar benzer gelmeye başlamıştı ki kusmak üzereydim. Beyaz çikolata frambuaz tabağını elime alıp annemin yanına gittim.
"Dikkatlı ol Mavi, gelinliğime gelmesin."
Çatalla bir dilim alıp ona uzattım.
"Ben bunu beğendim tadına bakar mısın anne?"
Annem çatalın ucundaki pasta dilimine uzandı. Yerken aynada hala kendine bakmayı da ihmal etmiyordu.
"Güzelmiş. O zaman Meral Hanım'ı ara ve bundan istediğimizi söyle."
Telefonumu çıkartıp Meral ablayı aradım ve istediğimiz şekilde pastayı tarif ettim. Bu sırada Murat gelmişti. Kapının pervazında beyazlar içindeki anneme büyük bir aşkla bakıyordu. Belkide gerçekten seviyorlardır birbirlerini düye düşündüm.
"Aynen öyle.." diyerek bir anda arkamda beliren Barış'a irkilerek baktım. Habersizken bir anda konuşması beni bir parça olsun korkutmuştu. Barış, bu halime ufak bir tebessüm etmiş sonrasında takım elbise reyonları arasında kaybolmuştu.
Annemin yanına gidip kulağına alışverişe gitmem gerektiğini söyledim. Onun hazırlıklarıyla uğraşmaktan kendi elbisemi unutmuştum. Ufak bir sitemkar bakış attığımda gerçekten gitmem gerektiğine inandı.
"Barış da gelsin seninle o zaman. Göz kulak olur sana."
"Annecim gerçekten buna hiç gerek yok. Ben kendi işimi halledebilirim."
Murat, arkada mankenlere yaslanan Barış'a şöyle bir baktı.
"Barış hadi Mavi'yi al, gidin."
Barış bana kaşıyla kapıyı göstererek düş önüme dercesine bir bakış attı. Kaderime razı olup kapıya doğru yürümeye başladım.
Herhangi bir butiğe girmiştik. Barış elbiselere bakıyor, beğendiklerini askılıktan alıp elime tutuşturuyor ve beni kabine sürüklüyordu. Daha sonra hepsini teker teker denettiriyor, burun kıvırdığımda ise "ben senin üvey abinim ne dersem onu yap" diyor ve kabine sürekli yeni elbise getiriyordu. Benim beğendiğim elbiselere sürekli bir kusur buluyordu.
"Çok kısa, fazla açık, sana yakışmadı, rengini beğenmedim, şişman gösterdi.."
Asık bir suratla butikten çıktık.
Barış umarsamaz bir şekilde "son denediğin elbise güzeldi" dedi.
Ona ciddi misin der gibi baktım. Çünkü gerçekten şaka gibi bir elbiseydi.(Bu elbise :D)
Benim bu bakışıma karşılık "aslında haklısın onunda göbeği açıktı" diye cevap verdi.
Sinirlerim o kadar bozuktu ki ona cevap bile vermedim. Daha sonra aklıma annemin ilk defilesinde giydiği elbise geldi. Babamın bir arkadaşının defilesinde ilk kez podyuma çıkacağı zaman o elbiseyi giymiş ve babamın anlattığına göre tabiri caizse annemi o elbise ile görünce babam çarpılmışa dönmüştü. Yıldırım aşkı gibi bir şey yani.
O elbiseyi giyecektim. Muhtemelen annemin giysi dolabında bir kenarda asılı duruyordur diye düşündüm. Düğün hazırlıkları yüzünden annemin yanında ölüyorum desem beni umursamazdı. Eve gidince ilk işim o elbiseye bakmak olacaktı.
Barış arabayla evin önünde durdu.
"O son denediğin elbiseyi almalıydın." Dedi son bir kez sinirlerimi bozmak için. Ardında kafasını koltuğa yaslayıp kahkaha atmaya başladı. Kapıyı açıp arabadan indim.
"Sanada iyi geceler, kardeşim." Dedi arkamdan. Daha sonra arabayı gazlayıp gitti.
Ah,evet kardeşim. Kardeş oluyoruz, yarın.
Eve girip salonda çalışan anneme baktım.
"Mavi? Sen mi geldin?"
"Benim!"
"Az önce aradılar davetiyelerin hepsi dağıtılmış."
"Kaç kişi çağırdın ki?"
"400"
"Bu kadar kısa sürede üstelik."
Annemle benzemediğimiz bir nokta daha. O, kafasına koyduğu şeyi ne yapıp eder gerçekleştirirdi. Bense olmayan bir şeyi kader diyip bırakırdım. Bazen gerçekten evlatlık mıyım diye düşünüyordum. Çünkü annemle bu kadar zıt olmamız imkansızdı.
Annemin bu kadar yoğun olmasını fırsat bilip yukarı çıktım. Annemin soyunma odasının kapısını açtım ve elbiseyi aramaya başladım.
Gardırobun en sonunda, kırmızı kadife bir kumaşın içinde asılı bulduğum elbiseye zafer dolu gözlerle baktım. Çünkü bir saatten fazla bir süre sadece bu elbiseyi bulabilmek için annemin soyunma odasındaydım.
Elbiseyi kılıfından çıkartmadan odama götürdüm. Aynanın karşısında elbiseyi üzerime tutup bir süre baktım. Daha sonra üzerimdekilerden kurtulup elbiseyi denedim. Her ne kadar bu elbiseyi düğünde giydiğimde Murat bu duruma bozulacak olsa da ona babamı hala unutmadığımı, ve ona baba demek istemediğimi anlaması gerekiyordu. Evet belki evlenmemeleri için çabalamadım çünkü annemin gerçekten mutlu olmasını istiyordum. Ama yıllar geçse bile babama olan hassasiyetimin devam edeceğini bilmeliydi. Ona asla baba demeyecektim.
Elbiseyi dolabıma astım.
Evet şaka gibi ama yarın evleniyorlardı. Belki kimse bu durumun farkında değildi, ya da önemsemiyorlardı ancak Barış artık benim üvey kardeşim olacaktı. Bu durum aklıma geldikçe boğazıma anlam veremediğim bir yumru oturuyordu. Yutkunsam da geçmeyen bir yumru.
Elbisenin karşısında dikilmiş bunları düşünürken karşımdaki aynada kendime baktım. Şu aralar annemin üzerimde uyguladığı diyetten dolayı çok fazla zayıflamıştım. Elmacık kemiklerim ortaya çıkmıştı, kaburgalarım sayılabiliyordu ve köprücük kemiklerim kendimi sıkmadan da belli oluyordu. Babam asla annemin bu tür diyetleri üzerimde denemesine izin vermiyordu. Hatta bir çok kez bu konu hakkında tartıştıkları oluyordu. Boynumdaki kolyeye dokundum. Keşke burada olsaydı. Keşke şu an yanımda olsaydı da bu nikaha engel olsaydı. Yanağımdan süzülen yaşları sildim. Elbiseyi dolabıma kaldırıp uyumak için hazırlandım.