Gökyüzündeki gri bulutlar ardında yağmuru getirirken terkedilmiş çocuk parkının salıncaklarından birine oturmuş, gözlerimi yere kilitlemiştim. Buraya terkedilmiş çocuk parkı diyordum çünkü babama düzenlenen suikasttan sonra buraya kimse adımını atmamıştı.
Ben hariç.
Gözlerimi odakladığım yerden çekip bir zamanlar bana huzur veren ihtişamlı, bahçeli eve baktı. Aradan iki yıl geçmişti. Babam öldüğünden beri bu koca evde annemle ikimiz kalmıştık. Aslında onun için değişen pek bir şey olmamıştı. Her zaman ki Deniz Akyol işte. Kızının da onun gibi mükemmel olması için koyduğu kurallara uyması gerektiğini düşünen dominant ve son derece bencil kadın. Hayatını bir şekilde yoluna koymuş ve devam ettirmesini de iyi biliyordu. Bazen ne kadar kural koyarsa koysun asla onun gibi olamayacağımı düşünüyordum. Onun kadar soğukkanlı olamayacaktım.
Babam öldükten kısa bir süre sonra yeni bir ilişkiye başlamıştı ve önümüzdeki ay düğünleri vardı. Murat Karahan. Annem beni onunla tanıştırmak için şık bir restoranda akşam yemeği organize etmeye çalışıyordu.
Peki yüzleşmeye hazır mıydım?
Hayır.
Peki o akşam yemeğine gidecek miydim?
Bilmiyorum.
Eğer kendimi buna hazır hissetmezsem yalanım hazırdı. "Ah anne regl oldum karnım çok ağrıyor, sanırım ben gelemeyeceğim." Annem bu dönemlerin ne kadar sancılı geçtiğini bildiği için ısrar edemezdi.
Anılar peşimi bırakmıyordu. Kafamı nereye çevirsem aklıma hep babam geliyordu. Biliyorum baba sende yanımdasın. Bir nefes kadar yakınımda, ama yıldızlar kadar uzağımdasın.
Düşüncelerimden sıyrılıp saate baktım. Dersin başlamasına daha bir saatten fazla vardı ancak ben oturduğum yerden kalktım ve annemin telefonuma attığı konumu takip etmeye başladım.
🌼🌼🌼
ÖZEL KARAHAN KOLEJİ.
Bahçe kapısının ardından duvarları bordo renkli büyük okulun tabelasına baktım. Annem evliliğe kendini o kadar kaptırmış olmalı ki benim kaydımı şimdiden yeni kocasının okuluna geçirmişti.
Histerik bir şekilde gülümsedim. Babam gibi biriyle bile mutlu olamayan bir kadın yabancı bir adamla nasıl mutlu olabilirdi ki?
"Murat Karahan.." diye sayıkladım bahçe kapısının ardından okulun duvarlarını incelerken.
"Seni öyle merak ediyorum ki!"
Güvenliğe öğrenci kartımı gösterdim. Elindeki listeye baktıktan sonra onay vermişçesine kafasını salladı ve içeriye girmem için bana kapıyı açtı. Karşılık olarak ona beni bile üşüten derecede soğuk olan bir gülümsemeyle cevap verdim.
Bahçeye girdiğim an birkaç kişinin bakışlarını bana çevirdiğini hissetmiştim. Vücudumu olabildiğince dik tutmaya çalışıp yürümeye devam ettim. Bazılarının aralarında ne konuştuğunu duyuyordum.
"Deniz Akyol'un kızı bu mu yani?"
"O kadar güzel hatundan bu nasıl çıkmış ya?"
"Bence bu o değil."
İnsanlar neden beni Mavi Akyol olarak değil de "manken Deniz Akyol'un kızı" olarak tanıyordu?
Evet, insanı büyüleyecek kadar güzel değildim, sesim berbattı, resim yeteneğim yoktu, hatta o kadar zayıftım ki üzerime ne giysem yakışmıyordu.
Ve evet ben annem gibi mükemmel bir kadın değildim.
Ben dünyadaki tüm kusurların vücut bulmuş haliydim. En acısı da her geçen gün kendimi bu gerçeğe daha çok inandırıyordum.