1

86 21 7
                                    

Bu defter belki bir itiraf aracı belki vicdanımı rahatlatmak için bulduğum bir yöntemdi. Nerden başlasam nasıl yapsam bilmemekle birlikte,çok pişmanım. Şimdi ise size yaptığım onca şeyi anlatacağım.
Kafamın yeterince güzel olduğu bir zaman diliminde,Buğu adında bir kızın hayatımı buğulandırdığını düşünüp başka kızların bana iyi geleceği gibi bir düşünce vardı beni tatmin eden. Ayrılmak istemeyip başkalarını isteyen biriydim. Ve ben bu haltı yerken Buğu'ya yakalanan tek kişiydim.
Buğu bana karşı herkesten daha iyimserdi. Tüm kıskançlık,sinir ve stres durumlarımda yanımda bu kadar uzun kalabilen tek kişiydi. Keşke hep öyle kalsaydı. Ama insan oğlu elinde olanın değerini bilmeyip kendini bitiren tek canlı.
Tek istediğim biraz uzak kalmak,aşırı ilgisinden uzaklaşıp nefes almaktı.
Bana hep farklı bakan iş arkadaşım Hüma,nefes almak isterken o nefeste boğulmamı sağladı diyebiliriz. Her zaman Buğu o kızdan uzak durmam gerektiğini söylerdi. Bense yasak elmaya hep açtım.Biraz Buğu'dan bahsetmem gerekiyor sanırım. Onu buraya yazmak çok garip. Hatırlıyorum da ona baktığım zaman içim titremezdi,dünya titrerdi etrafımda. Midem de kelebekler değil filler gezinirdi sanki. Buğu bana baktığında yüreğim beni terk eder,sanki onunmuş gibi atardı. Neden bu kadar sevdiğimi bilemezsiniz,çünkü bende bilmiyorum.
Buğu, saf ve duru bir güzelliğe sahiptir. İri gözleri hep simsiyah olup kahverengidir. Dolgun alt dudağı ve onun tam aksi ince bir üst dudağı vardır, genelde ruj barındıran. Kirpikleri uzun ama seyrektir. Fark ettim de onunla ilgili çoğu şeyi biliyorum. 1,65 boylarında,50 kilo civarında ufak tefek biriydi. Saçları hep uzun ve düz olurdu. Çok nadir zamanlarda,bahar girince hafif dalga yapar,tepeden bağlardı.
Buğu ruh halini saçlarına yansıtırdı. Eğer kış gelmişse saçları hep düz ve açık, bir berenin altında saklıdır.Bahar da hafif dalgalıdır. Yaz gelince topuz yapar çünkü sıcağı hiç sevmez. Sonbaharda ise örer. Buğu kış kadınıdır ama sonbahar ona hep güzel gelir. Yağmur sever ama gri bulutlar ona yalnızlığı hatırlatır. Mutsuzdur. Mutsuzken de saçını hep sol omzundan inecek şekilde örer.
Buğu dış görünüşü gibi berrak bir iç güzelliğe sahipti.
Sinirlense bile sakin kalmak için elinden geleni yapan,seni dinleyen ve anlayabilen,her daim yanında kalan ama bir o kadarda kıskanç bir kızdır. Sanırım en kötü özelliği bu. Kıskançlığını evcilleştiremiyor.
Ve ben bu kızı üzdüm. Kabul ediyorum,Buğu'yu aldatmak hayatımın en büyük hatasıdır.Ve ben onu geri kazanmak için elimden gelen herşeyi yaparım. Yaptığım şeyleri savunamam. Aylar geçmesine rağmen ben hala onu unutamıyorum. Aslında onunla tanıştığım gün telefonuma bir burç yorumu geldi ve 'o berrak güzelliğin hayatımın merkezi olacağını' söyledi. İnandım. Çünkü inanmamı gerektiren bir tanışma hikayemiz vardı.
Hikayemizin başı herkesin yaşayamayacağı kadar güzel ve sıra dışı. Üniversitede bir kütüphanede, aradığı kitabı koca şehirde bulamamış olması benim görür görmez ilgimi çeken kıza 'merhaba' demek için güzel bir şans yakalamam demekti. Çünkü o kitap bende vardı. O günü hatırlamak yüzümde bir tebessüm oluşturdu.
Yanına gidip yavaş bir şekilde omzuna dokundum.
Birden korkup çığlık atması beni güldürürken kütüphane görevlisi bizi kınayan bakışlarla süzmüştü.
"Dışarı çıkalım isterseniz? Daha rahat konuşabiliriz."
Sadece kafasıyla ufak bir onay belirtisi gösterip peşimden geldi. Aslında dışarıya kadar olan sürede onunla nasıl konuşmam gerektiğini düşünüyordum. Çok kibar ve kırılgan bir yapısı var gibiydi. Sanki o kitabı bulamasa bir daha gülemez gibi.
Dışarı çıktığımızda bir banka yaklaşıp elimde oturabileceğini belirttim ve bu kitabı neden aradığını sordum.
"Anneannem. İlk aşkıyla bu kitap sayesinde tanışmış. Ben bu kitabı alıp ona okumamı istedi. Ama eski bir kitap olduğu için bulamadım." dedi.
Güzel hikayeydi ve bende içine girmiştim. Zaten girmek için can atıyordum.
"Bak çok güzel bir tesadüf. Bende o kitap var ve büyükbabamdan kalma. Muhtemelen aynı baskıdır. Sana onu verebilirim."
Gözlerinden geçen ışık onu mutlu etmemin sevincini yaşattı bana.
"Yani bana vereceksiniz o kitabı?" inanmayan gözlerle bakıp tebessüm ediyordu.
"Vereceğim."

O gün anlamıştım,asla onsuz bir gelecek istemediğimi. Ama ilerleyen zamanlarda onunla da olmak istememiştim. Şimdilik bu konuları yazmak bana kasvetten başka bir şey vermiyor.

O akşam buluşmak için sözleşmiş ve iki saat sonra bir kafede buluşmuştuk.
Kapıdan girer girmez kafeyi saran bir amber kokusu ve kırmızı beresiyle Buğu gelmişti.
O gün ikinci kez görsem bile ilk defa görmüş gibi etkilendim. Onu her gördüğümde öyle etkilendim zaten. Onsuz olmaz,yarım kalır kalbim,pişman olur dedim kendi kendime.
Kapıdan girince biraz etrafa bakıp beni aradı. Gördüğü zaman ise mahcup bir ifadeyle usulca masaya doğru geldi.
"Merhaba"
Ayağa kalkıp sağ elimi uzattım. Elini sıkarken "Merhaba,hoşgeldin." dedim ve elini bırakıp yerime oturdum.
"Ne alırsın?"
"Sütlü kahve,şekerli."
Garsonun çağırıp siparişleri verdikten sonra bir kaç saniye birbirimize baktık.
"Şey ufak bir sorun var." dediğim an pişman olmuştum.Gözlerindeki ışık kayboldu çünkü.
"Ne sorunu?" dedi.Kelimeler boğazına dizilmiş gibi konuşmuştu.
"Kitap annemlerde sanırım. Birkaç gün içinde ancak alabilirim. Sakıncası yoksa." Yalan söyledim. Kitap yanımdaydı ama onu bir daha görebilmek için yalan söyledim.
İçinden dediğini sandığı 'oh' dıştan çıkınca masum masum güldü.
"Kitabı bulamadın ya da başına bir şey geldi sandım. Rahatladım cidden."

"Hayır hayır korkma. Kusura bakma numaran olsaydı haber verirdim."

"Numaramı almak için bir yöntem mi bu?"
dedi gülerek.

"Hayır yanlış anlama sade.."

"Tamam tamam biliyorum. Şaka yaptım. Haklısınız zaten benim hatam."
Çantasından çıkardığı küçük, süslü not kağıdına numarasını yazıp bana verdi.
"Anneannem her zaman kaleme çok değer verirdi. Çantanda bir kalem ve ufak kâğıt taşı der hep. Alışkanlık işte."
"Ne kadar güzel. Keşke anneannenizle tanışabilsem."
"Neden olmasın. Hatta kitabı ona beraber götürebiliriz."
İşte bu! demiştim içimden.
İşte bu be!

"Çok sevinirim. Bu arada adınızı bilmediğimin farkında mısınız? Bu durum bence birazcık saçma."

"Haklısınız,öğlen heyecandan aklıma gelmedi. Adım Buğu."

"Çok çok güzel gerçekten."

"Ya siz?"

"Alaz"

"Anlamı ne peki?"

Tam o sırada gelen garson lafını kesti.

"Anlamı aslında çok fazla. Alve,dalga dalga,yer yer demek."

"Anladım. Daha önce hiç duymamıştım. Kim vermiş bu ismi size?"

"Babam. Kapalıçarşı'da bir kadın çocuğuna seslenirken duymuş,bende doğmak üzereymişim. Böyle işte."

"Anladım." dedi sanki beğenmiş gibi.

"Ee,kaç yaşındasın? Sen diyorum ama?" çekiniyordum ondan. Sanki en ufak hatamda masadan kalkıp gidecek gibi geliyor.

"Sorun değil. 21 yaşındayım. Boğaziçi Güzel Sanatlar okuyorum.Sen?"

Bana sen demesi aramızdaki samimiyetin artması demekti. Ve içimdeki sevinç çığlıkları dışına vursa kesinlikle kaçar giderdi.

"Ben bitirdim okulu. ODTÜ İşletme. Şimdi de çalışıyorum işte "
Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan konuşuyorduk. Bitmesini istemediğim tek gündü. Güzel yüzünü ezberlemek için sadece bakıyordum ona.
Bu şekilde tam üç saat sohbet etmiştik.
Akşam 22.15 gibi saatine bakıp yüzü birden değişti.
"Pardon ama eve çok geç kaldım,anneannem beni bekler. Ben kalksam iyi olur." Dedi ve hızlıca toparlanmaya başladı.
"Seni eve bırakabilir miyim? Yani bu saatte otobüs biraz sakıncalı olabilir."
"Teşekkür ederim,ben.."
"Lütfen? "
"Peki."
Arabaya geçtiğimizde saatine bakıp duruyor ve içten içe mutsuz olduğu belli oluyordu.
"Bak ne diyeceğim,ben on dakikaya seni eve götürürüm ve sende şuradaki kablo sayesinde telefonunda olan en sevdiğin şarkıyı açarsın. Ne dersin?"
İşte gerçek anlamda güldürmüştüm onu. Daha da rahatlayıp evine vardığımızda haberleşmek üzere arabadan indi ve gülümseyerek uzaklaştı.
O gün dudaklarımdan dört kelime döküldü.
"Allahım,gözleri yuvam olsun."

BuğuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin