Şifahane

54 7 3
                                    

lütfen yorum yapmayı unutmayın hakaret içermeyen her eleştiriyi kabul ederim,

İyi okumalar.

Bu bölümde görsel bulunmaktadır.


Gözlerimi hafif bir çalgı sesi eşliğinde yıkık dökük bir harabenin çatısına bakarken açtım, Aras yanımda baygın bir şekilde yatıyor karşıda ise bir kaç bayan yiyecek şeyler hazırlıyordu.

Yavaşça yerimden doğrulmaya çalıştım ve büyük bir sancıyla yatağa tekrar düşmem bir oldu, uzun zamandır baygın bir şekilde yatıyorduk, açlıktan ve susuzluktan bitkin düşmüştüm.

Benim kalktığımı fark eden bayanlardan birisi koşarak yanıma geldi ve yatmamı söyledi, ardından masada ki çorbayı hafifçe içirmeye başladı, hafifçe doğrulup

"çok güzel ve nazik bir bayansınız"

dedim. Utandığı her halinden belli oluyordu yanakları pembeleşti ve kısık bir ses ile

"teşekkür ederim" dedi.

"Acaba isminizi öğrenebilir miyim ?" dedim duymamış gibi yapıp devam etti.

kırmızı saç tokası ve giydiği beyaz desenli kırmızı elbise ile harika bir görünüşe sahipti, çorbam bittikten sonra bayan "bir şeylere ihtiyacınız olursa kesinlikle iletin" diyerek yanımdan uzaklaştı, elime geçen bir kalemin parçalarını Aras'ın kafasına atmaya başladım.

Bir süre rahatsız olup kendi kendine konuşan Aras büyük bir gürültü ile yerinden fırladı ve

"Atilla! Neredeyiz biz?" diye sordu,

"Nerede olduğumuzu bilmiyorum ama bize zarar vereceklerinide düşünmüyorum." diye yanıt verdim.

Doğrulmaya çalışan Aras Benimle aynı kaderi yaşayıp tekrar yığıldı, ufak bir inlemeden sonra odaya giren diğer hemşire Aras'a aynı şekilde çorbasını içirdi.

Akşama kadar olanları tartıştık.

"Hey Atilla! sence diğerlerine ne olmuştur?" diye sordu Aras.

"Bilmiyorum dostum her şeyden şüpheliyim." diye yanıt verdim.

"Sana bir şey söylemem lazım aslında söylemekte pek emin değilim, yani düşüncelerimin doğru olup olmadığını bilmiyorum bu yüzden senide kuşkuya sokmak istemem ama... sanırım diğerleri, hepsi değil ama Hilal ve Göktuğ. Onlarda bir gariplik seziyordum bizi ihbar etmiş olabilirler ama emin değilim sorunda burada!" Dedi Aras

"Açıkçası benimde gözüme çok batmaya başlamışlardı, eğer dediklerin doğru olabilirse şuanda Mert, Barut Ve Ceyhun tehlikede olabilir." Diye cevap verdim.

Kapının gıcırdı ile açılması ile irkildik ve gözlerimiz kapıya yöneldi, ismini öğrenemediğim güzel bayan yavaş adımlarla bize doğru ilerleyip yanımızda ki bitkisel ilaçlardan bir kaçını kontrol edip bize uzattı

"Artık dinlenmeniz lazım bayım. yarın kendinizi daha iyi hissederseniz dışarı serbest bırakılabilirsiniz... iyi geceler." dedikten sonra odadan ayrılırken odayı hafif bir loş ışık ile aydınlatan yarısı bitmiş mumu üfleyerek söndürdü.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Kuşların cıvıltıları eşliğinde gözlerimi araladım, Birden kolumda bir el hissettim kafamı hızlıca çevirdiğimde yaşlı ve aksakallı bir dedenin yüzü ile karşılaştım.

"Kendinizi daha iyi hissediyor musunuz evlatlarım?" diye sordu

"Evet. 3 gün önceki halimizden çok daha iyiyim, acaba bizi bulduğunuzdan beri ne kadar zaman geçti?" diye sordum.

"Yaklaşık 2 hafta" diyerek cevap verdi.

Nasıl olabilir ? 2 hafta boyunca burada tıkılı kalmışsam bir çok şey değiştirilmiş olabilirdi ! kafamı Arasa çevirdikten sonra Arasın çoktan yeni kıyafetler giydiğini ve ayakta bizi beklediğini gördüm.

köyden ayrılmamız gerekliydi; dedeye

"Acaba bize at verebilecek birileri burada var mı ?" diye sordum.

eliyle onu takip etmemizi söyleyen bir işaret yaptı ve peşine takıldık, bu insanlara nasıl bu kadar güveniyorduk bilemiyordum, bizi iyileştirdiklerine göre iyi insinlardı ama peki bu adamda bize güven veren neydi? şifahane kapısından çıktıktan sonra etrafı süzdüm, karşımızda büyük bir pazar, alışveriş yapan insanlar, sağ tarafta bir kahve vardı. Pazarın içinden geçip uzun süre ilerledikten sonra kapısı büyük ama altından sürünerek kolayca geçilebilen bir ahır kapısının önünde durduk. dede cebinden çıkardığı bir alet ile kapıyı açtı ve içeriye girmemizi söyledi.

bir kaç yaşlı at haricinde tavşan ve koyunlardan başka bir şey yoktu.

"Atlar sizin olabilir ama çok yaşlılar onlara dikkatli bakın" diyerek atları bize teslim etti.

Kendisini tanımıyordum ama o benim hakkımda bir çok bilgiye sahipmiş gibi duruyordu. Atlara semerlerini bağlayıp ahırdan çıkardık, yavaşça atlara binip köyün içinden ilerlemeye başladık. Hala ismini bilmediğim bayan kenarda bekliyordu,

Başımla hafifçe selamladıktan sonra yanına doğru ilerlemeye başladım Arasta peşimden geliyor nereye gittiğimi bir hayli merak ediyordu.

Bayanın yanına yaklaştıktan sonra "Acaba isminizi öğrenebilir miyim hanımefendi?" diyerek seslendim.

Verdiği cevap kısık ve nazik bir ses tonu ile "Daha önceden sormuştun, adım Cristina" oldu...

Kaybolan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin