Bu bölümde görsel bulunmaktadır.
Neredeyse 1 aydır Ana kalemiz olan Masyafı görmemiştim, gitmemiz gereken epey bir yol vardı. atları hızlandırmamız gerekiyordu ama bu yaşlı atlar çok yavaş ilerliyordu sağanak yağmurlar eşliğinde Aras ile uzun bir sohbete dalmıştık.
"Kardeşim eğer masyaf kalesi ifşa edildi ise tapınak muhafızları orayı işgal etmiş olabilir, çaylak suikastçilerin cılız mukavemeti tapınakçı askerlerinden kat ve kat fazla olmasına rağmen nüfusumuz çok az. Eğer tapınakçılar kaleye birlikler halinde saldırdılar ise aklıma bile getirmek istemiyorum ama masyaf şuanda işgal edilmiş bir durumdadır." dedi Aras.
"Böyle şeyleri aklına dahi getirmemelisin, Masyaf kalesi çok stratejik bir noktada tapınakçı askerleri orayı ele geçirmek için ne kadar tabur yollarlar ise o kadar zayiat verirler." diye cevap verdim.
"Haklısın ama şu Hilal ve Göktuğ olayı eğer onlar kalenin stratejik noktalarını ifşa ettiler ise işler çok daha değişir." dedi, haksız değildi.
"Umarım böyle bir şey olmamıştır, eğer düşüncelerimizde yanılıyorsak Hilal ve Göktuğ hakkında söylediklerimizi nasıl onursuzca saklayabiliriz bilmiyorum. Hilal ve Göktuğ düşündüğümüz gibi hain değil aksine savaş veriyorlar ise kendimi büyük bir boşlukta hissederim." diye cevap verdim.
"Maalesef ki her şeyi oraya varmadan öğrenemeyeceğiz dostum." diyerek bir süre sessizliğin ardından devam etti.
"Sağanak yağmur iyice bastırdı dinlenmek için uygun bir yer bulsak iyi olacak." dedi.
Gerçektende yağmur çok sert bastırmıştı buna ne atlar ne biz dayanabilirdik. Etrafa iyice bakındıktan sonra uzakta bir mağara olduğunu fark ettim, Arasa elimle mağarayı işaret edip atı o yöne ilerletmeye başladım. Biraz ilerledikten sonra mağara girişine yaklaşmıştık, içeriden yüksek seste homurtular geliyordu bir domuz olacağını ve yankıdan dolayı sesin böyle yüksek geldiğini farz edip atı ağaca bağladım. elime yayı alıp yavaş yavaş ilerlerken arkamdan Aras'a beni takip etmesini bildiren bir işaret yapıp devam ettim.
Girişe yaklaştığımda kafamı yana yaslayıp içeriye göz attım gözlerim karanlığa alışınca içeride uykuya yatmış bir ayı olduğunu fark ettim "Lanet olsun..." diye hafifçe mırıldandım. Aras arkadan yaklaşıp oda ayıyı görünce göz göze gelip ikimizde korktuğumuzun sinyallerini verdik.
sağanak yağmur hafif hafif dindikten sonra parça parça ıslak kar'ın düştüğünü fark ettim, ayının kafasına nişan alıp yayı iyice gerdim. Tam elimi gevşetecekken Aras koluma vurup oku başka yöne atmamı sağladı şuana kadar fark etmediğim şeyi eliyle gösterip bana sessizce "onun yavruları var" dedi.
"Zaten kış uykusunda yanında dans etsek bile bizi fark edeceğini sanmıyorum, kendimize onun bizi göremeyeceği bir oyuk bulursak orada dinlenebiliriz." dedi
Mantıklıydı ve olması gerekende buydu, yavruları olan bir ayıyı öldürmek insanlık dışıydı.
Hafif hafif mağaranın içine girip bir oyuk aradım tam istediğimiz gibi bir oyuk vardı ayının bizi görebileceği yer taş bir yığın tarafından kapatılmıştı yatacağımız yer gayet sıcaktı. Aras'a işaret yapıp güvenli olduğunu bildirdim. Aras atların sırtından uyku tulumlarını alıp atlarıda ıslanmayacakları bir ağacın altına yerleştirip yanıma geldi.
"burası harika burada yatabiliriz ben nöbet tutarım sen uyu" dedi
"aras senin durumun çok daha kötü sen uyu ben daha dayanıklıyım" dedikten sonra aras kabul etti ve uyku tulumunu yere serdikten sonra içine girip uyumaya başladı. Sözde ayıya karşı nöbet tutacak olan ben sırtımı duvara yaslanıp uyumamaya ve aynı zamanda dinlenmeye çalışırken büyük bir yanlış yapıp uykuya dalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaybolan
AdventureBir zamanlar çocuktuk, hepimiz... Kin ve hırs ile büyütüldük, adalet ve aydınlık için çalıştık ! Yıllar boyu süregelen çabalarımızın meyvesini toplayacakken... ihanete uğradık, en yakınlarımızdan ve dostlarımızdan ! Zariet'in huzurunda S...