İlerideki çiftlik evini görebiliyordum.
Siyah taksi toprak yolun üzerinden hızla geçerken, büyük pencerelere sahip görkemli eve biraz daha yaklaştığımı fark ettim. Arka koltuğa sinmiş bir şekilde manzarayı inceliyordum, o sırada oturduğum koltuktan burnuma nüfuz eden yoğun deri kokusuyla bir an başımın döndüğünü hissettim. Gerginlik, yavaş yavaş yerini tatlı bir heyecana bırakıyordu.
Karşılaştığım manzara enfesti. Evin etrafını çevreleyen bahçe gözlerimi kamaştırmıştı. Kavak ağaçları evin savunmacılığını üstlenir gibi dimdik göğe uzanıyordu. Evin arkasında kalan karanlık ormana ise sedir ağaçları ev sahipliği yapıyordu. Burası tam bir kır eviydi. Ancak yine de, bu görüntü bana Fransız filmlerinden fırlamış şatoyu andırmıştı.
Uzun zamandır şehir hayatından kurtulmak istediğimden, iş teklifini duyduğum an evet demiştim. Pişman olmamayı umuyordum ancak pişman olabileceğim bir şeyin olacağını da zannetmiyordum. Bilirsiniz, dadılık, çocuk yaramaz olmadığı sürece bir sorun teşkil etmezdi. Tüm bunların yanı sıra ise kabul etmeye bir nevi mecburdum. Gerçek şu ki, bu işe iki şekilde ihtiyaç duyuyordum: Birincisi, maddi olarak. İkincisi ise, kesinlikle yemek getirip götürmekten sıkıldığım için. Yani başka bir şansım yoktu. Fazla koşuşturmacadan ayak bileklerim hâlâ sızlıyordu, üstüne üstlük fazla ikramiye alabileyim diye, çalıştığım yerde gece vardiyasına kalıyor, bulaşıkları yıkıyordum.
Şimdiyse alacağım para, son bir yıl içinde girdiğim işlerden kazandığım paranın tam iki misli olacaktı.
Bu teklifi bir arkadaşım aracılığıyla, telefon görüşmesiyle almıştım. Konuştuğum kişi tahminen kırklı yaşlarında bir adamdı. Bakacağım kişinin erkek olduğunu söylemiş, çocuğun yaşını sormaya yeltendiğimde konuyu maaşa çevirip beni susturmuştu. Aslında buna biraz sinirlenmiştim ama kaba olmamak adına sesimi çıkarmamıştım. Zaten adam aceleci ve telaşlı konuşuyordu. Soracağım soruları tekrar başka yerlere çekmesini istememiştim.
Taksi, evin bahçesinin tam ortasında durduğunda, cüzdanımı çıkarmaya yeltenmiştim ki, şoförle dikiz aynasından kesişen bakışlarımız bunu yapmamı engelledi. "Ücret Bay Beets tarafından karşılandı, bayan," dedi soğukkanlı bir tavırla. O an ağzında bir sakız olduğunu fark ettim. "Size iyi şanslar dilerim."
"Ah, teşekkür ederim." Afallamış bir ifadeyle adama gülümsedikten sonra arabadan indim. Böylece kısa, beyaz converslerim kırk dakika süren yolculuktan sonra nihayet gelmek istedikleri yere ilk adımını atmış oldu. Şoför, iki küçük bavulu kapıya kadar taşıdığında, içten bir şekilde teşekkür edip gidişini izledim.
Evin kapısına ulaşmam için önümde duran beş basamağı da çıktıktan sonra, kapıya doğru gergin adımlarla ilerledim ve tüm enerjimi derin bir nefesle toplayarak zile bastım. Fazlasıyla heyecanlanmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OBSESSION
Teen FictionOnu ilk gördüğümde, tekerlekli bir sandalyedeydi. Siyah irisleri, keskin yüz hatları ve soğuk bakışlarıyla bana bir düşman gibi baktığında, ilk başta bunu umursamadım. Ancak bakacağım kişinin bir çocuk yerine o olduğunu öğrenmem, durumu tamamıyla de...