Geniş yatağın ortasında bağdaş kurarak oturmuş, bir elimin tersiyle yanağımdan süzülen yaşı siliyordum. Düşündüğüm tek şey az önce olanlar ve kırılan gururumdu. Acaba Brain nasıl hissediyordu? Ya da şöyle demek daha mantıklı olur; hissedebiliyor muydu? Bu yetkiye artık sahip miydi? Şüpheliydim. Ayrıca Bay Beets ile konuşmamızı neden dinlediği merak konusuydu. Beni resmen yanlış anlamıştı, üstüne üstlük konuşacağı tutmuş, elime bir deste para vererek gitmemi istemişti. Brain'den böyle bir performans beklemiyordum. Yine de bir tarafım her şeyi sîneye çekebiliyordu. Sonuçta ben onun bakıcısıydım ve evet, para için çalışıyordum. Brain'nin de normal şartlar altında yaşamaya ve düşünmeye meyilli biri olmadığını göz önünde bulundurursak, bunu çok da umursamamam gerekiyordu.
İşte size gerçekler.
Odada biraz daha oyalandıktan sonra dayanamayarak mutfağa indim. Rose'un başka işleri olduğundan onu bu defa da burada bulamamıştım ama ben tepsiye sıcak yemekler hazırlayıp koyarken sonunda gelmişti.
"Rose," diye seslendim ona doğru dönerek. "Acaba... Brain'e koyduğum yemeği ona götürür müsün? Seni çamaşırlardan sonra yormuş olmam, değil mi?" Brain'ı aç bıraktığım için içim içimi kemiriyordu. Aslına bakarsak, o kendini aç bırakmıştı.
"Ne?" Rose endişeli gözlerle bana baktı. "Brain bu saate kadar yemeğini yemedi mi?"
"Hayır. Sen götürür müsün, lütfen?"
"Tamam, götürürüm." Bana doğru ilerledi ve tepsiyi eline aldı. "Ama bana bir açıklama borçlusun. Sen neden götürmedin?"
"Beni bu sabah biraz kızdırdı," dedim yalan söylemenin utancıyla ellerime bakarken. "Yemeğini yemedi. Belki sen götürürsen yer."
Rose'un yüz ifadesi hemen değişti. "Anladım, dert etme. Bunu bazen bana da yapıyordu. Ben hemen götürüyorum."
"Teşekkür ederim," dedim minnetle gülümserken. Yuvarlak mutfak masasına geçip oturduğumda, elime yeşil bir elma alarak ısırdım. Midem şu zamana kadar yemediğim için bulanmaya başlamıştı.
Birkaç dakika sonra Rose kaşları çatık bir vaziyette içeri girdi. Elindeki dolu tepsiyle bana bakıyordu. "Yemedi," dedi stabil bir ifadeyle. "Herhalde iştahı yok." O da karşıma oturup eline bir elma aldığında, istemsiz bir şekilde aynı anda konuştuk: "Bay Beets bunu bilmesin."
***
"Bugün Brain'nin banyo yapma günü."
Burnumdan sert bir nefes vererek doğradığım salatalıkları düz tabağa koydum. "Böyle söyleyince komik oluyor."
"Sessiz ol, bu bir iş."
Rose'un azarına karşı tekrar güldüm. "Sessiz olmayacağım, Bay Beets erkenden gitti. Kahvaltı bile etmeden."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OBSESSION
Teen FictionOnu ilk gördüğümde, tekerlekli bir sandalyedeydi. Siyah irisleri, keskin yüz hatları ve soğuk bakışlarıyla bana bir düşman gibi baktığında, ilk başta bunu umursamadım. Ancak bakacağım kişinin bir çocuk yerine o olduğunu öğrenmem, durumu tamamıyla de...