Az önce söylediğim şeyin pişmanlığını taşıyarak Brain'i koridora çıkardığımda, yaptığımız bu şeyin tamamen anlamsız olduğunu düşünüyordum. Brain yıllar sonra ilk defa aile yemeğine katılacaktı ve evet, bu iyi bir gelişmeydi. Ancak bunu halasının (aslında benim) zoraki isteği üzerine yapması dediğim gibi hiçbir şey ifade etmiyordu. Bu akşam beraber yeseydik biliyordum ki daha mutlu olacaktı. En azından ondan gelen gergin enerjiyi hissetmeyecek, huzurlu bir şekilde günü sonlandıracaktım.
Tanıştırayım, bu benim işlerin asla istenildiği gibi gitmeyen hayatım.
"Tanrım," diye mırıldandı Bay Beets bizi gördüğünde. Gözleri irileşmiş bir şekilde oturduğu sandalyeden kalkmıştı.
Bayan Kaitlyn ise bunu zaten beklediğinden kılını bile kıpırdatmayacak şekilde bir bana bir de Brain'e bakıyordu.
O an içimden Brain'a sayısız kez özür diledim. Bu bakışlara onu ben maruz bırakmıştım.
"Haydi, otursanıza." Bay Beets nazik bir şekilde tekrar yerine otururken Brain'e olan bakışları etkisini hiç yitirmemişti. Oğlunu yıllar sonra böyle görmek onu elbette ki mutlu etmişti.
"Seni böyle görmek ne kadar güzel, Brain," diye mırıldandı Kaitlyn kardeşine gülümseyerek bakarken. Bay Beets de ona hevesli bir şekilde gülümsedi ve tekrar oğluna döndü. Eli ayağı karışmış gibiydi ama yine de otoriter duruşundan taviz vermemeye çalışıyordu. Kısa bir anlığına göz göze geldik. Bana minnetle baktı. Bu duygunun bana vermiş olduğu hisle içimin ısınmasına engel olamadım. Zoraki de olsa yapılan bu iş herkesi mutlu etmiş gibi görünüyordu. Tabii biri hariç: Brain.
Benim çekingen duruşum, Brain'nin ölü hâli, Bayan Kaitlyn'nin tuhaf şekildeki pozitifliği ve Bay Beets'in mutluluğu odayı doldururken, içeri yemek servisi yapmak üzere Rose girdi. Bana kaçamak bir bakış atarken Brain'i böyle görmenin onu da mutlu ettiğini ve heyecanlandırdığını anlayabiliyordum.
"Teşekkür ederiz Rose." Bay Beets çorba servisinin ardından Rose'a gülümseyerek baktığında, Rose "Afiyet olsun," diyerek salonu terk etti.
Yemek başlamıştı. Ama yanımda oturan Brain kılını bile kıpırdatmıyordu.
"Yemelisin," diye fısıldadım ona doğru eğilirken. Hiçbir şey yapmamaya devam etti. Bunun üzerine masanın altından elimle hafifçe bacağına dokunup geri çektim. "Lütfen."
"Oğlum." Bay Beets'in kelimesi beni Brain'den ayırırken gerginliğin bir toz bulutu halinde tekrar başımıza üşüştüğünü hissettim. Brain oğlum kelimesini duyduğu anda yüzünü acı çeker gibi buruşturmuştu. Neden babasına karşı böyle olduğuna akıl sır erdiremiyordum.
"Lütfen, Brain," dedi babası sert ses tonunu yumuşatmaya çalışırken. Brain'nin bu tavırlarından usanmış gibiydi, o da acı çekiyordu. "Yemeğini-"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OBSESSION
Teen FictionOnu ilk gördüğümde, tekerlekli bir sandalyedeydi. Siyah irisleri, keskin yüz hatları ve soğuk bakışlarıyla bana bir düşman gibi baktığında, ilk başta bunu umursamadım. Ancak bakacağım kişinin bir çocuk yerine o olduğunu öğrenmem, durumu tamamıyla de...